Hz. Ömer’in (r.a.) kurduğu şehir Kûfe, 70’i Bedir ashabından toplam 1500 sahabinin irfanına tanıklık etti. İlk yıllar şehirde saf bir İslam akidesi vardı. Zamanla bütün fırkalar Kûfe’yi istila etti. Şehir Şii, Harici, Mutezili ve ateist ideologların her bireri için merkez üs oldu.
İdeolojiler mahşerine dönüşen Kûfe’de hicri 80 yılında Ebu Hanife (r.a.) dünyaya geldi. Önce Ehl-i Sünnet akidesini telif etti. Sonra İslam’ın bütün ölçülerini sistematik bir şekilde ortaya koydu; Olan ve olma ihtimali bulunan her meselede fetva verdi.
Sahabe kuşağından sonra gelen bütün nesillerin bu en büyük âlimi kadıların, valilerin ve nihayet devlet başkanlarının gadrine uğradı. Zindanlarda kırbaç yedi. Hürriyetini ve sıhhatini kaybetti fakat İslami duruşunu asla. İkrah altında ruhsatla amel edilebileceğini söyleyenlere “Beni Fırat’ta boğsunlar ama İslam’ın tek bir hükmünü ihlal etmemi benden beklemesinler” diye karşılık verdi. Ahir ömründe Bağdat’a çağrıldı. Baş kadı olması kendisine teklif edildi. Kabul etmeyince tekrar zindana atıldı. Kırbaç darbeleri yorgun vücudunu iyice yıprattı. Öleceğini hissedince secdeye kapandı ve o halde ruhunu Allah’a teslim etti.
“Ezeli ve Ebedi Dosta” giderken geride bir vasiyet bıraktı: Halife Mansur’un adamları tarafından gasp edilen Bağdat arazisinde defnedilmek istemiyordu. Vasiyetine sadık kaldılar. Elli bin kişinin omuzlarında Bağdat’ın doğusundaki temiz toprak; Hayzuran’a götürülüp defnedildi.
Bağdat’ı kirli gördüğünden Hayzuran’ı istemişti. Ne var ki şimdi hem Hayzuran hem de Onun mirası kirletildi.
Kûfe/Bağdat yine karıştı. Sahabenin imanla şekillendirdiği şehir Batı ve Onun işbirlikçilerinin istilası altında. Ebu Hanife’nin (r.a.) hemen başucunda ecnebiler var. Dehrîlik bin parça olmuş Bağdat’ta hüküm ferma ediyor.
Biliyoruz ki bizim Bağdat yine bize yâr olacak. Silecek ecnebi izlerini toprağından. Gazze’ye, Grozni’ye, Doğu Türkistan’a, Kabil’e, yakışır bir ağabeylik yapacak. Çünkü orada Ebu Hanife (r.a.) var. Hayzuran yani o tertemiz toprak, ümmetin diriliş üssü, küfrün ise mezarı olacak.