Oruç, meyvesi irfan olan bir tohumdur. Müslüman, her sahurda niyetle o tohumu yüreğine eker; Allah Rasûlü’nün ﷺ “Sahur yapınız, çünkü sahurda bereket vardır.”[1] hadîsine iktida edip hakikat yolculuğuna çıkar. Müslüman, sahurda yeryüzüne çömelip bir sofra kurar; secdede olduğu gibi her çömelişte göklere yükselir, semanın kapısı açılır ve ruh Kâinat’ın Sahibi’nin rahmeti ve mağfiretine muhatab olur.
Sahurda iman ve cihad atlasına ekilen irfan tohumu, günbegün oruçla sulanır; Bayram günü dev bir çınar olur.
Müslüman, oruçla imsaktan gün batımına kadar bir irade eğitimine girer. İmkan âleminde sûrette “var” olanların, hakikatte “yok” olduğu şuuruna erer. Tıpkı bir takım mallara sahip olan, onlarla iftihar eden, ölüm meleği gelince de hepsini geride bırakıp sefere çıkan Müslüman için nasıl dünya varken yok hükmündeyse, oruçlu bir müslüman için de mal aynı hükümdedir. Oruç, ölmeden önce ölmektir.
Oruç, ölümdeki o en sahici fotoğrafı hayatta iken yakalayıp okumak, eşyayı gerçek sûretiyle algılamaktır.
Teslîmiyet Mayası
Ramazan sabahında kahvaltılıklar yerli yerindedir; fakat her biri varken, yok hükmündedir. Kul, hiçbir şeyden alamaz, yiyemez, içemez, tadamaz. Orucu kuşanan ruh, imsaktan güneşin gurûbuna kadar bir kalıbın içerisinde teslimiyetle mayalanır. Akşam iftarla kalıptan çıkar. Sahura kadar dinlenir, sahurda tekrar aynı kalıbın içerisine girer. Bir ay devam eden bu ameliyeden sonra bayram gelir. Bayramda Kâinat’ın Sahibi’ne yükselen ruhun şehrâyini vardır.
Oruçla ruh, tıpkı gün doğumu esnasında dağların arkasından taptaze, semaya doğru yükselen güneş gibi Allah’a yücelir. Yüceldikçe en zorlara bile, “Buyur Allah’ım buyur!” demeyi öğrenir. Allah Azze ve Celle’ye doğru yücelen ruhlar, Ashâb-ı Kirâm gibi, onların muazzez ruhlarının makamlarında “İşittik ve itaat ettik Allah’ım!” deme sırrına erer.
Orucun anlam dünyasını doğru bir şekilde okuyan, ilk sahurda ruhuna ektiği irfan tohumunun manasına sadakat gösterir, ona teslim olur.
Cihad ve Zafer Ayı
Ruhun nefse mutlak galibiyeti demek olan oruç; küfür saltanatının sona ereceğini, imanın yeryüzüne hakim olacağını ve bütün ruhlarda İslâm’ın intişar edeceğini haber verir:
Allah Rasûlü ﷺ Hicret’in ikinci yılında, Ramazan ayında, hemen yola çıkabileceklerden müteşekkil nisbeten büyük bir ordu hazırlar ve şımarık bir halde Mekke’den İslâm’ı ortadan kaldırmak için yola çıkan müşriklere karşı Bedir’e gider. Ramazan-ı Şerîf’in on yedisi, günlerden Cuma… Yer Bedir… Allah Rasûlü’nün ﷺ karşısında büyük bir ordu var… Etrafında ise onların üçte biri oranında sahabe… Nitekim Kur’ân-ı Kerîm Bedir’deki durumu ve ilâhî yardıma muhatab olmayı anlatırken, “Siz az iken Allah ﷻ size Bedir’de yardım etti.”[2] buyurur. Allah Rasûlü ﷺ ellerini kaldırır, “Yâ Rab! Eğer bu bir avuç Müslüman burada helak olursa yeryüzünde sana ibadet edecek kimse kalmayacak!” diye yalvarır ve Peygamber’in duaları karşılık bulur. Ardı sıra melekler gelir.[3]
Ayn Calut Zaferi ve Ramazan
Moğol belası bütün bir İslâm Coğrafyası’nı sarmış; hilâfetin merkezi Bağdat’ta nehir, günlerce kan ve mürekkep renginde akmakta, sokaklarda dolaşan İslâm âlimleri “Vah Ümmet’in başına gelenlere!” diye ehl-i İslâm’ın geleceğine ağıtlar yakmaktaydı. Acılar mahşerinde yine bir Ramazan günü… İslâm orduları, başlarında Sultan Baybars olduğu halde, Ayn Calut’ta Moğolları hezimete uğratır.
Ramazan cihad ve zafer ayıdır. Buna göre, “Ramazan’da sahur yapın ve yatın. Çünkü aç ve susuz kalmanız bedeninizde bir zafiyet oluşturur, kendinizi fazla yormayın. Ramazan’ı bir istirahat ayı olarak kabul ediniz.” nevinden yapılan telkinler Muhammedî değil hevâîdir. İslâm tarihi doğru bir şekilde tahlil edildiğinde Ramazan’da hevâî çağrılar değil; Bedir, Ayn Calut ve diğer büyük zaferler görülür. Bu yüzden, “Acaba kurtarıcı nesil gelir mi?” diye her mazlumu Ramazan’da bir kurtuluş ümidi kaplar.
Diriliş Mevsimi
Ramazan İslâm’ın galibiyet ayıdır. Mekke, Ramazan’da fethedilir. Yaşlı gözlerle Mekke’den ayrılan Peygamber, hicretten sekiz yıl sonra karşı konulamaz bir orduyla Mekke’ye döner. Ebu Süfyan ise önceden üzerine çıkıp İslâm’a savaş ilan ettiği, insanları kışkırttığı taşın üzerinde, Mekkelileri itaate çağırır; onlara, “Muhammed karşı koyma imkanımız olmayan bir orduyla geliyor. Müslüman olun, kurtulun.”[4] der. Allah Azze ve Celle Ramazan Ayı’nın yirmi birinci günü Allah Rasûlü’ne ﷺ Mekke’nin fethini nasib eder. Efendimiz ﷺ tavaf ederken Kâbe-i Muazzama etrafındaki 360 putu, “Hak geldi, batıl yok oldu.”[5] âyetini okuyarak elindeki asâ ile yere serer.
Ramazan’la gelen büyük fetih, aslında şunu söyler: “Bu ay diriliş ayıdır. Önce ruhundaki putları kıracaksın. Sonra bütün bir âlemi kuşatan putların nasıl ortadan kaldırılacağının plan ve projelerini yapacaksın.” Artık bundan sonra Mekke putlarla anılmayacak, batıl ne bir şey icad edecek ne de geri dönebilecek.[6]
İslâm’ın İntişar Ayı
Ramazan hem İslâm’ın intişar, hem ruhların diriliş, hem de İslâm’ın bütün bir âlemi kuşatış ayıdır. Allah Rasûlü ﷺ, Âhiret’e gitmesine bir yıl kala Ramazan Ayı’nda, Hicret’in 9. yılında, Ali b. Ebî Tâlib’i Yemen’e gönderir. Hz. Ali , Yemen’de İslâm’ı anlatır ve Yemen Müslüman olur. Daha sonra Yemen, Peygamber dilinde “İmanın kaynağı Yemen” iltifatına nail olur: İrfanın kaynağı Yemen, hikmetin kaynağı Yemen…
Hicret’in sekizinci yılında kuşatılan fakat muhkem surları nedeniyle fethedilemeyen Tâif, dokuzuncu yılda Ramazan Ayı’nda her yaştan insanla yollara düşer.İstikametleri Medine… Sakif Kâfilesi ise en önde… Medine’ye varırlar, Efendimiz’in ﷺ huzuruna çıkıp, “Biz geldik yâ Rasûlallah, eski düşmanlarınız… Ellerinize, ayaklarınıza kapanmaya geldik. Huzurunda ‘Lâ İlâhe İllallah Muhammed Rasûlüllah’ diyerek Müslüman olmaya geldik.”[7]
Elhâsıl
Neden bütün bunlara Ramazan muhataptır? Çünkü, Allah Rasûlü ﷺ, İbn Mâce’nin rivayet ettiği hadîs-i şerîfte şöyle buyurmaktadır: “Oruç tutanın iftar vaktinde, geri çevrilmeyen bir duası vardır.”[8]Allah Rasûlü ﷺ icabet vaktinde orucun mümin yüreklerde bir ulu çınar olması, küfrün saltanatının sona ermesi, İslâm’ın intişar etmesi için kavlî ve fiilî dualar yaptı. O gün bu gündür Müslümanlar da mübarek anlarda ellerini semaya kaldırmaktadır.
Yine eller semaya kalkacak; kalkan ellerle rahmetin ve yeni fetihlerin kapıları açılacak. Ve siz ey ehl-i iman! Ey talebe-i ulûm! Ümmet’e Ramazan’ın bir eğlence ve ziyafet ayı değil, bir diriliş ve mücahede mevsimi olduğunu yeniden öğreteceksiniz. Gündüz sıyâmınızla, gece kıyâmınızla Ramazan boyu durmadan yürüyeceksiniz. İlk sahurda yüreğinize ektiğiniz oruç tohumu kadirlerden, teravihlerden, sadakalardan, mukâbelelerden beslenerek bayramda ulu bir çınar olacak. Ümmeti gölgesine alan, koruyan bir çınar. Tıpkı Osmanlı gibi…
* * *
[1] Buhârî, Oruç, 30, H. No: 1789: (ًتَسَحَّرُوا فَإِنَّ فِي السَّحُورِ بَرَكَة).
[2] Âl-i İmrân, 3/123: ﻭَﻟَﻘَﺪْ ﻧَﺼَﺮَﻛُﻢُ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﺑِﺒَﺪْﺭٍ ﻭَﺍَﻧْﺘُﻢْ ﺍَﺫِﻟَّﺔٌ ﻓَﺎﺗَّﻘُﻮﺍ ﺍﻟﻠّٰﻪَ ﻟَﻌَﻠَّﻜُﻢْ ﺗَﺸْﻜُﺮُﻭﻥَ
[3] Müslim, Cihad ve Siyer, 18; İbn Hibbân, es-Sahîh, H. No: 4793: اللهُمَّ إِنْ تَهْلِكْ هَذِهِ الْعِصَابَة مِنْ أَهْلِ الْإِسْلَامِ لَن تُعْبَد فِي الْأَرْضِ
[4] İbn Esîr, el-Kâmil fi’t-Târîh, Dâru’l-Ma’rife, Beyrût, 2002, II, 223.
[5] İsrâ, 17/81: ﻭَﻗُﻞْ ﺟَٓﺎﺀَ ﺍﻟْﺤَﻖُّ ﻭَﺯَﻫَﻖَ ﺍﻟْﺒَﺎﻃِﻞُ ﺍِﻥَّ ﺍﻟْﺒَﺎﻃِﻞَ ﻛَﺎﻥَ ﺯَﻫُﻮﻗًﺎ
[6] Bkz. Sebe, 34/49: ﻗُﻞْ ﺟَٓﺎﺀَ ﺍﻟْﺤَﻖُّ ﻭَﻣَﺎ ﻳُﺒْﺪِﺉُ ﺍﻟْﺒَﺎﻃِﻞُ ﻭَﻣَﺎ ﻳُﻌِﻴﺪُ
[7] İbn Kesîr, Ebu’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmail b. Şihâbiddîn Ömer, el-Bidâye ve’n-Nihâye, Dâr-u Âlemi’l-Kütüb, Riyad, 1997, VII, 204.
[8] İbn Mâce, Savm 48, H. No: 1753:( إنَّ لِلصَّائِمِ عِنْدَ فِطْرِهِ لَدَعْوَةً مَا تُرَدُّ )