Allah Rasûlü ﷺ “kulluk yolu”nu ifade ederken, “Meselenin başı İslam, direği namaz, zirve noktası ise cihaddır.”[1] buyurdu. Nizam sarayının adı İslam, sütunları ise namazdır. Saray sütunsuz, iman da namazsız kaim olmaz. Sarayın kubbesi ise cihattır.
İslam, iman ve İbadettir. İbadetsiz imanın, imansız da ibadetin bir kıymeti yoktur. İmansız amel, ruhsuz ceset, amelsiz iman da bedensiz ruh gibidir. İman amelle, amel de imanla yaşar.
Öfke birini kuşattığında yanına bir dostu gelir, elinden tutar, koluna girer, “hadi gidelim” der. Dostuna icabet edip tebdil-i mekan edince rahatlar. Namaz da sıkıntılar insanı kuşattığında onu alır, bir alemden başka bir aleme götürür. Onda, kıyamda okuduğu ayetlerin sahibine ulaşma arzusu oluşur. Dinarı, dirhemi bırakır, Mahşeri, Cemalullah’ı özler. Dünyaya Cennet’ten bakar, hayatı Elest Bezmi’nden Mahşer’e uzanan yolda bir köprü olarak görür. Köprüden geçip gitmekten değil, köprüde kalkmaktan endişe duyar. Ne hastalıktan, ne de ölümden korkar.
Kâfirin Belini Kıran Darbedir Namaz
Peygamberler nereye doğru yürüdüyse orayı nur kapladı. Semâdan nur yağdı, insanlar yerde nur devşirdi. Hz. Musa en zalim devlet başkanına karşı mazlumların hukukunu savunmak, ona bir gün hesap vereceğini söylemek için yolda vahye muhatap olmuştu. Rabbi O’na , “Şüphe yok ki ben Allah’ım. Benden başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl.”[2] buyurdu. Çünkü namaz O’na en büyük zalimin sarayında mazlumların hukukunu savunma iradesi verecekti. Hz. Musa , “Ya Rabbi! Firavun’a ben bunları nasıl anlatabilirim? Buna gücüm de kuvvetim de yetmez. Yetse de Firavun’un adamları beni saraya almaz. Alsa da konuşmama müsade etmez.” demedi. Saraya girdi ve “Benim Rabbim yer ve göklerin Rabbi olan Allah Azze ve Celle’dir.”[3] diyerek Firavun’un ilahlık iddiasını adamlarının gözü önünde reddetti. Firavun’a sarayında darbe yaptı.
Sahneler
Müslümanlar, “Beni hatırlamak için namaz kıl!”[4] mealindeki ayetin kendileri için ne ifade ettiğini idrak ederse, zihinlerinde, Allah’ın ﷻ buyruklarını anlatırken, “Bunları söylersem, bana ekranları kapatır, sözümü keser, vazife yapmamama mani olurlar.” diye bir endişe kalmaz. Namazla perdeler iner, perdeler kalkar. Bir sahne kapanır, başka bir sahne açılır. Allahu Ekber derken Firavun’un Kızıl Deniz’de boğulma sahneleri canlanır müminlerin gözleri önünde. Her kıyamda onlar lisan-ı hâlleriyle “Ne indirdiysen, ne bildirdiysen topyekün hepsine amenna; emret ya Rabbi!” derler.
Namaz mümine, sihirbaz sahnelerinin bütün hilelerini ortaya çıkaran, mütekebbirlerin acı çekerek can verdiği anları gösteren bir bakış verir. Namazda “Sadece sana kulluk ederiz”[5] ayetini okuyan müminlerin zihninde tarihin derinliklerinden kopup gelen Hz. Nuh’un mücadelesi canlanır: Dokuz yüz elli yıl İslam’ı anlatan[6], en son eşkiyaların boynuna sarılıp ağzını bağladığı Peygamber’in, Rabbine, “Ben mağlub oldum. Yardım et, Ya Rabbi!”[7] diye yalvarışı ve göklerin kapılarının açılıp zalimlerin sular altında can vermesini seyreder kader aynasında. Namaz Müslüman’a der ki: Taşlanmaktan korkma! Elleri ve ayakları bağlandığında da Allah-u Ekber diyenler sonunda büyük zaferler kazandı. Namaz Karunlar’ın, Firavunlar’ın ve Belamlar’ın son anlarından da bahseder.
Bekâdan Fenaya Bakış
Gün içindeki bütün zamanlar, namazdan sonra ve namazdan önce diye ikiye ayrılır. Bedeniyle sokaktaçarşıda dolaşan insanlar, ruhlarıyla mâverâda yaşar. Namaz; mâsivadan mâveraya, fenâdan bekâya, gündüzden geceye, zaferden yenilgiye, mahşerden dünyaya bakıştır. Ahiret’e uyumlu evleri, Ahiret’e ayarlı sokakları ve okulları ancak Ahiret’ten dünya bakanlar kurabilir.
Ayrılık Korkusundan Kavuşma Sevincine
Mimarlar taştan topraktan, namaz kılanlar ise imandan şehirler kurar. Sıkılan, daralan, yorulan bir mümin, yorgunluğunu göğe doğru uzanan ağaçlara ya da mavi sulara gömen adam gibi namazda dirilir, namazla dirilir. Namaz, ölümdeki ayrılık korkusunu, Allah’a ﷻ ulaşma sevincine döndürür. Bu yüzden ölümcül bir hastalıkla boğuştuğu hastahaneye yıllar sonra namazla dönen bir müslümanda eski korkularından bir eser kalamaz.
“En Sevgili”
Müslüman “Allahu Ekber” deyince bütün sıkıntılar zâil olur, hastalıklar gözünde hiç yokmuş gibi görünür. Muaz b. Cebel gibi elindeki ölümcül hastalığın eserine bakıp, “Beni Allah’a ﷻ ve Rasûlü’ne ﷺ kavuşturacak bu hastalık, bana, Arab’ın en kıymetli malı olan kızıl deveden daha sevimli geliyor.” der. Bir mümine beşer planında Peygamber ﷺ “en sevgili” olunca, ölüp de O’na ﷺ kavuşmak da sevgili olur.
Mahşer meydanındaki duruşu anlatan “kıyam”, aklın ve Şeriat’ın reddettiği bütün kötülüklerden mümini korunmaya çağrıdır. Bir gün Allah Rasûlü’ne ﷺ Medine’de gündüz namaz kılan, gece hırsızlık yapan bir adamdan bahsedilir. Efendimiz ﷺ, “Muhakkak ki namazı ona mâni olacak”[8] buyurur. Yine bir gün, “Ya Rasûlallah! Medine’de Ensar’dan bir genç sizinle birlikte namazları kılıyor lakin işlenmedik günah bırakmıyor.” dendiğinde Efendimiz ﷺ, “Namazı onu bu kötülüklerden alıkoyacak.” buyurdu. Adam hemen tevbe etti.[9]
Namaz mı Vebal mi?
Allah Teâlâ “Namaz, fuhşiyattan ve münkerden alıkoyar.”[10] buyurduğuna ve O’nun ﷻ sözünde “hulf” olmadığına[11] göre namazının kabul olup olmadığını merak eden bir Müslüman hayatında kötülük olup-olmadığına baksın. Eğer varsa o ana kadar yitirdiği namazlara ağlasın. Hasan-ı Basri (r.aleyh) diyor ki: “Sizi kötülüklerden alıkoymayan namaz, sizin için vebaldir.”[12]
Orduların Yapamadığını Namaz Yapar
Cemiyeti fuhuştan temizlemede namaz gibi müessir başka bir ibadet yoktur. Namaz, orduların yapamadığını yapar; sadece ferdi değil, milletleri de ıslah eder. Rüşvetten, yalandan, millet malını talandan bizâr olan devletler ıslahı, sempozyumla, panelle, eğitici programlarla değil namazla yapabilir. Kumarın, uyuşturucunun, soygunun önüne geçmek isteyenler günde en az beş defa kişiye Ahiret’teki hesabı hatırlatan namazı anlatsın. Huzurlu bir millet arzulayanlar namazı anlatsın. Sağlıklı bir millet hayali kuranlar namazı anlatsın. Hasta olduğunda “Ya Rabbi! Bu kadar yaşlı insan varken niçin bu hastalık geldi de beni buldu.” diye sızlanan muzdariplerin rahatlamasını isteyen, namazı anlatsın. Mala ulaşınca şımaran, ulaşamayınca da daralan insanlara dünyanın bir bela yurdu olduğunu, sabretmek gerektiğini anlatmakta zorlananlar namaza çağırsın. Polisin yapmak isteyip de yapamadığını namaz yapar. Kişiye, “Dur, bak, burada olduğun gibi yarın bir gün hesaba çekileceksin!” diye namaz der.
Namaz ve Güvenlik
Güvenli bir toplum inşa yolunda imandan sonra atılması gereken ilk adım namazdır. Süleymaniye’yi, Sultan Ahmed’i inşa eden, mahalleleri camiden başlayarak caminin çevresinde kuran Osmanlı, Paris’in bir mahallesini koruyan sayıdaki bekçiyle İstanbul’un tamamının güvenliğini sağlıyordu.
Namaz ve Diriliş
Allah Rasûlü’nün ﷺ, “Yedi yaşındayken çocuklara namazı emredin”[13] buyruğunu esas alan milletlerin şehirlerinde gece dükkanlar kilitlenmez, sokaktaki malın üzerine sadece sergi atılırdı.
Allah Azze ve Celle, “Mü‘minler gerçekten, korktuklarından kurtulup umduklarına kavuşmuşlardır. Onlar, namazlarında (Rablerinin huzurunda bulunuyor olmanın şuuruyla) tam bir tevâzu, içtenlik ve teslimiyet içindedirler.”[14] buyurmaktadır.
Çöllerde doğan, namazla dirilen bu Ümmet, asırlık çöl uykusundan yine namazla uyanacaktır.
Namaz Çocukların Andı Olsun!
Çocukların tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar suça bulaştığı, devletlerin çaresiz kaldığı modern zamanın derin ahlak krizini ancak namaz çözer. Bu yüzden namaz, ilk mektepten itibaren çocukların andı olsun. Her sabah okul avlusunda “Biz yalnızca Allah’a ﷻ ibadet eder ve yalnız ondan yardım isteriz!” desin, sonra da sadece Allah’a ﷻ kulluğu anlatan, hesab gününü hatırlatan bir müfredata göre ders yapsınlar.
Allahu Ekber Diyen Şehirler İşgal Edilemez
Yediden yetmişe bütün Müslümanların “Allahu Ekber” dediği, camileri doldurduğu şehirler işgal edilemez, edilse de sindirilemez; sokaklara, okullara, çarşılara tebessüm, iman ve eman hakim olur. Şehre girenlerde sevinç, çıkanlarda tatlı bir hüzün görülür.
Onlar Güçlü Değil, Biz Dağınığız
ABD güçlü değil, biz dağınığız. Müslümanlar
şarktan garba kadar birleşse, namazda olduğu gibi siyasette de aynı yere
yönelse, ABD hep bomba olsa Fas’tan Cava Adalarına kadar Bilad-ı İslam’ı
vurmaya gücü yeter mi?! O hâlde umudunu
yitirme! Her yer tuzak olsa, bütün kapılar kapansa da semanın kapısı kapanmaz.
Dualarının Huzur-u İlahiye varmasına hiç bir güç mani olamaz. İslam’ı
pazarlıksız yaşa, namaza sarıl ve Rabbine yalvar! Tuğrul Bey, Selahaddin ve
Yavuz yine zuhur edecek, yine küfrün beli kırılacak! Allah’ın ﷻ inayetiyle zuhûr yakındır.
[1] Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek ale’s-Sahihayn, Kitabu’l-Cihad, H. No: 2455: (رَأْسُ الْأَمْرِ الإِسْلاَمُ وَعَمُودُهُ الصَّلاَةُ وَذِرْوَةُ سَنَامِهِ الجِهَادُ)
[2] Taha, 20/14: (اِنَّنٖى اَنَا اللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا اَنَا فَاعْبُدْنٖى وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ لِذِكْرٖى)
[3]4 Bkz. Şu’arâ, 26/24. (قَالَ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا)
[4] Taha, 20/13-14: وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ لِذِكْرٖى
[5] Fatiha, 1/5: اِيَّاكَ نَعْبُدُ
[6] Bkz. Ankebût, 29/14. (وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحًا اِلٰى قَوْمِهٖ فَلَبِثَ فٖيهِمْ اَلْفَ سَنَةٍ اِلَّا خَمْسٖينَ عَامًا)
[7] Kamer, 54/10: فَدَعَا رَبَّهُٓ اَنّي مَغْلُوبٌ فَانْتَصِرْ
[8] Ahmed b. Hanbel, Hadis No: 9778 (إِنَّهُ سَيَنْهَاهُ مَا تَقُولُ)
[9] Bkz. Ebu’l-Berekât en-Nesefî, Medâriku’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vîl, Dâru’n-Nefâis, Beyrut, 2009, III, 374. Ayrıca bkz. Muhammed Senâullah el-Mazhari, et-Tefsiru’l-Mazhari, Mektebetü’r- Rüşdiyye, Pakistan, 1412, VII, 207: (إنَّ صلاتَهُ سَتَنْهاهُ)
[10] Ankebût, 29/45: (اِنَّ الصَّلٰوةَ تَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِ)
[11] Âl-i İmrân, 3/9: إِنَّ اللّٰهَ لَا يُخْلِفُ الْمِيعَادَ
[12] Ebû Muhammed el-Huseyn b. Mesud b. Muhammed el-Ferra el-Beğavi, Meâlimu’t Tenzîl fî Tefsîr’il-Kur’an, Dâru’l-İhyâ-i-Turâsi’l-Arabî, Beyrût: 1420, III, 558.
[13] Ebû Dâvud, “Salât”, 26: (مُرُوا أَوْلاَدَكُمْ بِالصَّلاَةِ وَهُمْ أَبْنَاءُ سَبْعِ سِنِينَ)
[14] Mü’minûn, 23/1-2: (قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ اَلَّذٖينَ هُمْ فٖى صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ)