Her Ramazan yaşadığınız dünyadan, hasretini çektiğiniz bir başka dünyaya doğru bir seyir başlar. Patani’den, Sincan’dan, Somali’den, Şam’dan, şehirden, dağ köyünden hareket eden müminler yol boyu “ezelden ebede” yürüyen muazzam iman kafilesiyle karşılaşır ve ona katılırlar. Bu, bir sıla yürüyüşüdür. Yürüdükçe tarih yakınlaşır, yürüdükçe Kudüs, İstanbul, Salahaddin, Yavuz Sultan yakınlaşır. Uğrak yerleri; Menaha’da, Şam’da, Eyüb Sultan’da ulu ruhlar beyat alır.
Hepsinde Besmele, Hepsinde Hamdele
Ebed yürüyüşünün yol kenarlarında, Muhammed Ümmeti’nden önce kendilerine oruç farz kılınan Müslümanların bereket ve kanaat sofraları var. Oruçlu her gece Hz. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, Musa’ya, İsa’ya meclis arkadaşı olur. Her gece bir başka sofrada sahur yapar. Hz. Musa, İbrahim, İsmail ve diğer nebilerin sofralarına da misafir olur. Eytâm, fukara ve gurebanın en önde olduğu; hepsinde “besmele”, hepsinde “hamdele”nin olduğu sofralara… İftarda ise bütün sofralar birleşir, baş köşede Allah Resulü, yanıbaşında enbiyayı kiram, devamında ise sırasıyla sahabe, ulema, evliya… Efendimiz ellerini kaldırır ve bütün zamanlarda yaşayan Müslümanlar adına tadarruda bulunur: “Allahumme leke sumtu/ Allahım sadece seninin rızana muhatab olabilmek için oruç tuttum.” Onun duasından sonra yer gök hareketlenir, melekler müminlerin “amin”lerini semaya taşır.
Ezrak’ta Musa, Herşa’da Yunus b. Metta
Aslında bütün zamanların Müslümanları her mecliste, her yönelişte bu muazzam kafileyle beraberdir. O sofralara oturur, o sofralarda peygamberleri dinler, Allah Resulü’nün duasına amin der. Namazda onlarla aynı safta durur, tavafta aynı metafta döner, Arafat’ta aynı yerde vakfe yapar. Allah Resulü de, Medine-Mekke arasında ilerlerken ashabına vadi vadi Peygamberlerle birlikte yürüdüğünü söylememiş miydi? Ezrak vadisine geldiğinde, “Ke enni enduru ila Musa…”/Musa’yı, Herşa’da ise Yunus b. Metta’yı gördüğünü, her ikisinin de “lebbeyk” çağırdığını bildirmemiş miydi?
Rabiatü’l-Adeviyye ve Hama
Ruh, beden hapishanesinden çıkar, Ramazan boyu Bedir’de melekler, Uhud’la şehidler, Hendek’te “sabâ rüzgarı” ile yek vücut olur. Sokak sokak, meydan meydan mücahitler, murabıtlar ve musallilerle saf tutar. Sincan’da gözleri dolar, Hama’da cihad eder, Rabiatü’l-Adeviyye’de, “Sisi Sisi, Mürsi Reisî/Sisi Sisi, Reis Mursi” diye haykırır.
Ruh, gün ağarıp mukabele meclisleri kurulduğunda, kuşluk vaktinde, ikindi sonrasında, seherde her ayette, her surede nebilere, sıddıklara, şehidlere ders arkadaşı olur. Patani’de, namlular alnına doğrultulduğunda Hz. Musa direniş güncesinden fasıllar okur ona. Firavun bütün birlikleriyle Müslümanlara savaş açtığında bir “asa” ile nasıl ayakta kaldığını, nasıl zulme direndiğini sonrasında ise yeryüzü kuvvetlerinin hükümsüzlüğünü ilan edebilme adına aynı “asa” ile sihri nasıl imha ettiğini, denizi nasıl yardığını, Tih vadisinde taşı yarıp on iki pınar çıkardığını tahkiye eder.
Savaş aletlerinin Müslüman mahallelerinde ölüm kustuğu, korkunun, umutlar üzerine bir kezzab gibi döküldüğü Hama’da, Hz. Musa Firavun’a meydan okuduğu günlerden bahisler anlatır ve mazlumlara, “Tereddüde mahal yok, iman ve tevekkülünüz tam olsun. Bir asa bulun, sistemi yıkacak bir asa. Sonrasında ise sabırla, direnişe devam edin. Harun’la benim duam kabul olduktan tam kırk yıl sonra Firavun denizde boğulmuştu.” diyerek sözlerine bir ara noktası koyar.
Bir tarafta modern dönem ölüm aletleri, diğer tarafta ise Asayı Musa ve Musa’nın nasihatleri. Manzara, İslam’ın dönüşünün ölüm aletleriyle değil, Allah’ın nusretine muhatab olan şahadete tutkulu ruhlarla olacağını göstermekte. Belki hiç beklenmedik bir anda, belki de hiç hesap edilmedik bir zamanda.
Hz. İbrahim’le Doğu Türkistan’da Put Kırmak
Doğu Türkistan’da camileri, okulları, evleri kurşunlanan, günde kaç defa ölümle yüzleşen Müslümanlara Kur’an-ı Kerim, Hz. İbrahim’e dair ayetler okur. Mao’nun putlarını nasıl kıracaklarını, sonrasında patlayan öfke damarlarından boşalan müzahrefata karşı nasıl korunacaklarını anlatır İbrahim. Her şeyi yakan ateşin onu nasıl yakmadığını, yakamadığını çağın İbrahimlerini de yakamayacağını söyler, teselli verir. Hz. İbrahim onlara, “Mao’nun putlarını kırmaya devam edin, Nemrudlara direnin, İsmaillerinizi adayın, adayışınıza sadakat gösterin, İbrahim’i koruyan Allah Azze ve Celle sizi de himaye edecektir.” der.
Hz. Yunus’la Arakan’da
Tahammül iradesi tükenen, bu yüzden kurtulma umudunu kaybeden Arakan’lı çocuklar bu Ramazan Hz. Yunus b. Metta ile birlikteydi. Ormanda, çadırda, yol kenarlarında, namaz kılar yedikleri baskınlarda ona dair ayetleri okudular. Hz. Yunus onlara duanın, balığın, denizin ve gecenin karanlığını yarıp, nasıl İlahi Huzur’a vardığını anlattı. Hz. Yunus, bütün çadırlara, bütün mültecilere konuştu: “Dayanın! Allah Azze ve Celle’den sabır ve selamet niyaz edin. Unutmayın ki, İslam coğrafyasında yaşananlar, Peygamberiniz Hz. Muhammed’in Uhud’ta maruz kaldığı belayânın bir benzerdir. Bu bir temizlik harekatıdır. Bu temizlikle, direnenle, teslim olan, Müslümanla münafık birbirinden ayrılacak. Daha bir zamana kadar acı çekecek, şehitler vereceksiniz fakat yakında İslam Devleti’nin şafağı sökecek, işte o zaman ümmet özgürleşecek, işte o zaman her bir münafık yüzündeki ihanet mühründen tanınacak. İşte o zaman aranızda ne Karun, ne Belam kalacak.”
Bizimkiler Rabiatu’l-Adeviyye’de
Bu Ramazan ulu Ruhların ictima yeri Kahireydi. Ev, dükkan, üniversite sanki Mısır sokaklarına döküldü, Ramazan boyu on binler ümmetin hakkını müdafaa etmek için Rabiatü’l-Adiviyye meydanına aktı. Yol boyu Amr b. As, Leys b. Sa’d, İmam Şafii, İbn Hacer, Aynî, Yavuz Sultan, Hasan el-Benna, Seyyyid Kutup ve daha kudemadan on binler İslam Sancağı’nın dalgalanışını seyretti. Şehidlerin cenaze namazına katıldı. Ubade b. Samit ise en önde Mukavkıs’ın sarayında ki azametiyle, Mısır Fatihi Amr b. As’ın fetih iradesini okuyordu: “Sisi ve onu besleyip de ümmetin üzerine salan Siyonistler! İyi biliniz ve belleyiniz ki, Mısır Müslümanlarındır. Yakın bir gelecekte darağaçları sizin için kurulacak.”
Günlerdir meydanlarda bekleyen “İhvan”dan kardeşlerimizin anneleri, Hz. Yakub’un arkasında yüzleri kışlaya doğru olduğu halde şu ayeti okudu: “Ya beniyyezhebu… Ey oğullarım! Gidin de Yusuf’u ve kardeşini arayın. Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin.”[ref]12/87.[/ref] Mısır’da anneler katillere çocuklarını sordu, ay boyu meydanda yavrularının yollarını gözledi. Ellerine kelepçe vurulup götürülen yavrularının; Ahmed’in, Ali’nin, dili koptuğundan son nefeslerini verirken şehadeti ilaç kutusu üzerine yazan Muhammed’in… Hz. Yakub da onlara, “Göz yaşlarınızı ciğerinize dökün, sesinizi yükseltip hüzün ve kederinizi kirletmeyin. Sisi’ye cariye olmak istediğini ilan eden Kıpti kadınlara inat, iman ve iffetinizle direnin. Zeynep Gazali’ye yol arkadaşı olun. Zalimler sadece vakarınızı görsün, recanızı ise Allah’a arz edin. Korkmayın, zindanlarda, namaz saflarında şehit verdiğiniz çocuklarınızı, yarın hiç bir emaneti zay etmeyen Allah Azze ve Celle’nin huzurunda bulacaksınız. ”
Değiştiren, bir halden başka bir hale alıp götüren namazlarıyla Medyen’i sallayan Hz. Şuayıb da oradaydı. Kaç defa milyonlara imamlık yaptı, teravih, teheccüd kıldırdı. Onunla kılınan namazdan sonra iradeler daha muhkem bir hal aldı. Sesler daha gür çıktı, başlar daha dik durdu. “Müslüman Kardeşler” hep bir ağızdan, Sisi ve efendilerine, “Bütün taptıklarınız ayaklarımız altında” diye meydan okudu.
“O Geliyor”
Rabiatü’l-Adevviyye meydanında bir an sanki zaman durdu, nefesler tutuldu. “O geliyor” dendi, yol açıldı. Mahşeri kalabalık arasında önce nur desen yüzleriyle Sıddık, Faruk, Zinnureyn, Aliyyu’l-Murteza, Seyyiduşşeheda, Bedir ashabı ve veda hutbesinde Onu dinleyen on binler göründü. Tekbir, tehlil, “Ya Lebbeyk” sesleri birbirine karıştı. İnsanlar, yeryüzünün semavât ile olan en muhteşem sılalarından birine tanıklık etmekteydi. İlmi ezelide bütün insanlığın selameti vazifesi için tayin edilen[ref]3/110.[/ref] ümmet, baş kumandanıyla geliyordu. Nerede olduğunu ve nerede aranması gerektiğini bildiren bir gelişti bu. Sanki, “Beni şarkı meclislerinde değil, İla-i Kelimetüllah meydanlarında bekleyin” diyordu. O görününce salatu selamlar dünyanın en büyük korosuyla söylendi… Tekbir ve tehliller arasında kürsüye buyurdu. Ayet ayet Kur’an-ı Kerim Ona tercüman oldu. “Mücahadesiz cennete girmek yok[ref]3/142.[/ref], eğer sabreder ve takvayı kuşanırsanız dünya zalimleri bir araya gelse de size zarar veremeyecek[ref]3/120.[/ref], Bedir ruhuyla bütünleşin ki Allah Azze ve Celle de sizi meleklerle teyid etsin.”[ref]3/123.[/ref] buyurdu.
Allah Resulü, konuşmasının devamında, “Peygamberlerle birlikte cihad eden fakat gevşemeyen, korkmayan, teslim olmayan Rabbani Müslümanlardan bahsetti.”[ref]3/147.[/ref] “Yahudilerin iktidarı geçici, bundan sonra sözle korku salmaktan, incitmekten başka size bir zarar veremez, Onlara zillet mührü basıldı. Sizinle savaşmazlar. Savaşsalar da karşınızda duramazlar.”[ref]3/111/112[/ref] müjdesini verdi.
“Allah Bize Yeter”
Ramazan boyu gazeteler, televizyonlar ümmeti tedirgin edecek haberler yaptı. Ajanslar yalanları, doğru diye servis etti. Analistler, stratejistler bunları esas alıp konuştu. Yeni katliamlar planlandı.
Taksim’deki ayyaş meclislerini, aşüfte çadırlarını, “mazlumların karargahı” olarak gösteren CNN ve BBC Mısır’daki katliamları “çatışma” diye verdi. ABD, cunta ittifakı belgelendi, Pentagon’un savaş gemileri Mısır açıklarında konuşlandı. Suud, efendilerinin talimatları doğrultusunda müştemilat devletlerle cuntacılara on iki milyar dolar yardım yaptı. İslam coğrafyasındaki kuşatma her gün daha da daraldı. İstanbul’da tencereciler, Kahire’de Sisi, Riyad’ta Kral, emperyalist planlara sadakat yemini yaptı. Ez cümle küfrün gönüllü işbirlikçileri hatırı sayılır bir güce ulaştı. Medyanın, “Tağutlar size karşı büyük bir ordu hazırladı, geri çekilin” yönündeki haber niteliğindeki telkinleri, Müslümanların imanlarını artırdı ve “Allah bize yeter o ne güzel vekildir.” dediler[ref]3/173.[/ref]Sahurda, iftarda, gün ortası Kur’an-ı Kerim sofralarında kulluk ahitlerini yenilediler, niyazda bulundular: “Ey Rabbimiz! Yüreğimizi sabırla doldur; bize direnme gücü ver; kafir kavme karşı bize yardım et.”[ref]2/250.[/ref]
Patani’de, Arakan’da, Sincan’da, Şam’da, Bağdat’ta, Kahire’de Ramazan boyu Müslüman kardeşler Nebiler sofrasında, Hz. Muhammed’in okulunda Kur’an-ı Kerim dinledi. Direnme ve irade ahlakına dair yeni bahisler öğrendi. Kaldırım taşı sökmeden, molotof atmadan, millet malına zarar vermeden Firavun’u devirme, Nemrud’u kahretme, Ebu Cehil’i etkisiz hale getirme iradesini kuşandı. Bayram sonrası büyük diriliş hamlesi başlayacak.