ANNE
I.
İpekten daha narindi kalbin,
Evladın üşürse sen titrerdin.
Çocuklarını yüreğinde taşır
Biri ah etse sen inlerdin.
Hastayım deyince
Sanki sen iyi olur,
unuturdun bütün dertlerini.
Kadın yıkılsa da
Anne yıkılmazmış
Senden öğrendim.
Muhabbet aşını sen karar,
Ekmeği sen böler,
Sofraya oturunca değil,
Çocukların yiyince
doyardın.
Kış gecelerinde mısır patlatır
soba başında sahabeyi anlatırdın
Bizse
Mekke’de hicreti,
Bedir’de zaferi yaşar,
Uhut’ta alkanlar içinde
Hamza’ya ağlardık.
Hayber önlerinde Ali olur
cenk meydanlarına at sürerdik,
Sa’d gibi
Halit gibi koşardık zaferden zafere.
Hatice anamız,
Aişe hocamız,
Fatıma yıldızımız
Kabe musallamızdı.
Gözyaşları okyanuslardan çağlarcasına
Ağlardık Musab’ın yanıbaşında.
Sözleri yağmur gibi
Yeşertirdi yürekleri
Bakışları deniz
Merhameti
Güneş gibi
eritirdi buzları.
Hüzün gider,
gam ve keder
yok olurdu muhabbet atlasında.
Namazda
Tesbihte
Hatm-i Kur’an’da yorulmazdın
Gül dikerken
bir de çocuk severken
hiç usanmazdın.
Çocukken hem elim hem ayağımdın.
Konuşmaktan aciz olduğum çağlarda
Dilim, damağımdın.
Nazardan korkar,
Bir mücevher gibi
Saklardın bizi yüreğinde.
Kadın şair olur mu
Bilmem amma
anneler şiirdir.
Hiç kırmadın, hiç ağlatmadın,
Ya bağda ya bahçede
Ya evde ya aşta olur
birinde yorulsan, diğerine koşardın.
Çocuk “anne” deyince
Uyanır anne
sevgi hece hece
meydan okur geceye.
Çocuk anne, deyince
Dallarıyla semaya uzanan çınar gibi
Gökler taşınır annenin ellerinde.
Anne
gölgesi merhamet ülkesine vuran
dağ gibi düşer dünyaya.
Anne merhamettir
Baştan ayağa.
II.
Kitap azık,
İman yoldaş,
İrfan arkadaş
Karış karış terini döktüğün
Toprakta çocuklar şimdi sarmaş dolaş.
Kütüphanesi satılan
Lisanı yok sayılan
Uleması asılan bir coğrafyanın çocuklarıydık biz.
Hasrettik elif ba ile yazılan kitaplara
Çölün suyu beklediği gibi.
Ben kitap listesi yazmaya
o da umreden taşımaya
hiç doymadı.
Babamla Razi, Beydavi arardı
Hicaz’da.
Anne kokusu var Konevî’de, Fethu’l-Baride.
Kitaplarda alt alta uzayan yazılar,
Hasret dolu satırlar
Artık onları değil hayalini okuyor
Sıcağın altında kan ter içinde
taşıdığın sayfalarda.
Lale, menekşe ve bahçeye diktiğin gülün kokusu
Gidişinden sonra öksüz ve yetim.
Hasta hasta baktığın çiçekler
Ağlıyor Leyla gibi, Mecnun gibi.
Gündüz aklımda, gece rüyamdasın
Her noktada, her olayda hatıramdasın.
Okurken uyuya kaldığımda
Gelir başımı okşar
Haydi “Kalk yavrum” derdin ya
Yine uyudum dün gece kitaplar arasında
ama sen yoktun anne!
III.
Gündüz bağda bahçede çalışır,
Geceyi ibadetle onarırdın.
Mart ayını heyecanla bekler,
ilk kazmayı bismillah diye sen vururdun toprağa.
Tohumu ekerken kuşların nasibini unutmaz
Allah’ım önce milletimize sonra bize ver! diye yalvarırdın.
Ben daha küçükken
Baharda herkes harıl harıl çalışırken
Sen talebelerin aşını kaynatırdın din gayretinden.
Bağ bahçe geri kalınca
amcam büyük kızını gönderirdi
Yardımlar ne kadar hasbi ne kadar içtendi.
Musluktan su akmaz,
anahtara dokununca lamba yanmaz,
çamaşır makinada yıkanmaz,
aş, tüplü ocakta kaynamazdı sen gençken.
Makine yok
Lakin insanlık vardı.
Yine de anneler bugünkü kadar yorulmazdı.
Bağ bozumunda sepet sepet üzüm toplar,
Gece boyu pekmez pişirirdin bakır tavada.
Cuma bayramdı
Uzaktan yakından müminler köye akardı.
Anam için ise Cuma daha erkenden kalkmaktı.
Büyük teknede hamur yoğurur,
Fırını yakar,
Dumandan gözleri yaşarır,
Tahta kevgirle ekmekleri çıkarır,
Ayşe ninenin nasibini gönderirdi önce,
Hatme-i hâcegan’dan gelen misafirlere ikram ise esastı.
Sanki eve bırakmak caiz değil gibi
Kalanı da misafirlere verirdi babam.
Sen gidince fırının, bağın, bahçenin
hasılı ayak bastığın her yerin kapısı kapandı anne!
Anne gidince eve tatilden tatile uğrar çocuklar
örümcek bağlar tavanlar
yosun tutar güğümde sular
ambar açılsa da kilitlidir
odalardan gürültüler gelse de ev yetimdir.
Anne gidince
Sınırlar aşılır
Önce umutlar sonra kardeşlik aşınır.
Gerilir yüzler
Solar güzellikler
Köprüler eskir
Duvarlar gelir sıla-i rahimle insan arasına.
Yakınlar uzaklaşır
Gurbet yakınlaşır.
Betonlaşan sanki şehir değil insandır.
Kapılar komşuya değil
Vefasızlığa açılır.
Bir bir düşer sütunlar
Yeni bir sonbaharda.
IV.
Anne! Sofraya oturduğumuz yerde
Nar ağacına, cevize, kiraza bakıyor,
Semada
Ne güvercin ne de leylek kanat vuruyor.
Kırıldı kuşların kanadı
Senden sonra sanki hiç uçmadılar
Her gün seni daha çok anıyor, daha çok hatırlıyorum.
Bugün bayram,
Şehrayinde hüzün, hasret ve gözyaşı var.
Ebva’da Hz. Amine’nin yanında,
Anne acısıyla sarmaş-dolaşım.
Annesiz bir dünyada insan
Salih bir çocuk olmaktan başka neye talip olsun ki?
Benden sorarsan
Bıraktığın yerdeyim.
Yine okuyor, yazıyorum
Her kelimeye ve cümleye
Lafzen olmasa da yüreğimle seni de katıyorum.
Yengemin sır katibiydin
mektuplarını sen okur, sen yazardın.
Mektuplar yazdım sana,
Dualarda, rüyalarda
Ulaştı mı anne?
Sabah yine ezanlar okunacak,
Babam fecri ayakta karşılayacak.
Seccaden, tesbihin, rahlen ve çarşafın
firakına ağlayacak.
Farzlar gibi kıldığın
İşrak, kuşluk, evvabîn ve gece namazları
ve kıyama durduğunun musalla yoldaşın olsun.
Ya Rabbi bana evlat acısı gösterme!
Hocadan sonraya bırakma!
Yataklara düşürüp kapılara baktırma! diye dua ederdin ya anne!
Saliha bir kul olmanın nişanı gibi
Allah dualarına icabet etti.
Ben yokken lokmalar düğümlenirdi boğazında,
Uzaklara gitmemi istemez,
Gece yarısı
bahçe kapısını açtığımda
hep beklerken bulurdum seni.
Yine geceler, yine seferler var önümde anne!
Pencerene karalar sürüldü.
Mektepten dönünce ilk seni sorardım,
Çünkü beni en güzel sen dinler, sen anlardın.
“Arkası yarın” gibi
Ne güzel anlatırdın memleketin
Akyazı’yı, Pazarköy’ü.
Gurbetin hiç bitmedi,
Dedemin kerpiç evi
su kuyusunda soğuttuğu karpuzlar,
Dutlar, kirazlar
gözünün önünden hiç gitmezdi.
Annene, babana doğduğun topraklara
hasretin ölümle vuslat oldu anne!
Hep yanında olayım isterdin
Son anlarında başucundaydım
Selamun kavlen min Rabbi’r-rahim’e gelince
Bitti nefeslerin,
Ve başladı göklere seyrin.
Ömer b. Abdulaziz, Reca’ya,
yıkarken yüzüme bak demişti,
Beyaz sayfalar gibi huzura varmaktı muradı.
Elveda derken de
Duvağına girerken de yüzüne baktım
Bir ömür namahremden koruduğun yüzüne.
Kar gibi bembeyazdı.
Yeryüzünde bir perde daha kapandı
Bir muvahhit göklerin kapsına dayandı.
sen varken
bütün yollar eve çıkardı
sen gidince bütün kapılar kapandı.
Sensiz bir dünyada
Su kirleri akıtmıyor,
Şeker tat vermiyor,
Güneş dünyamı aydınlatmıyor anne!
Meğer su değil
Annenin elleri temizlermiş
Çocukların yüzlerini
Güneş değil anne
aydınlatırmış çocukların gündüzlerini.
Her yerde eserin, her köşede nefesin var!
Soğuktan, sıcaktan nasıl korurdun bizi.
Vefatın kalın bir duvar gibi
dünya ile arama düştü
çevirdin yönümü ukbaya.
Samsun – 12 Zilhicce