Namaz; göklerden gelen bir talimât, enbiyadan kalan bir mirastır. Hz. İbrahim’in direnişi, Hz. Nuh’un iradesi, Hz. Eyyüb’ün sabrı onda saklıdır. İnsanları Allah’a ﷻ kul olmaya çağıran Peygamberler yürekleri namazla, akılları vahiyle mayalamaya davet etti.
Namazı ikame etmek/ayağa kaldırmak, insanı insanın önünde kıyamda durmaya çağrı; secde ise insana kıyam etme gücünü veren Allah’ın huzurunda eğilme halidir.
Mekke’de, Medine’de insanları imana ve namaza çağıran Peygamber-i Ekber ﷺ mescitte, sahrada namaz kıldı; sahabeye günleri namazı merkeze alarak tanzim etmeyi öğretti; “Ben nasıl namaz kılıyorsam, (onun zahir ve batınına dair bende ne görüyor ve hissediyorsanız) siz de öyle namaz kılın.”[1] buyurdu. Sahabeden yanlış kılanlara müdahale etti, abdest alışlarından safta duruşlarına kadar namazlarıyla alâkadar oldu. Ta’dil-i Erkana riayet etmeyene yani namazı namaz gibi kılmayana müdahale etti; “Dön ve o namazı yeniden kıl. Çünkü sen namaz kılmadın.”[2] buyurdu.
Sahabe güneş gördükçe açan çiçek gibi namazda, oruçta, hacda hep O’na ﷺ muhatap oldu. O’nu ﷺ dinledikçe, O’nun ﷺ amellerine baktıkça içi açıldı, huzur buldu. Allah Rasûlü’nün ﷺ “O amel öyle değil böyle olacak.” şeklindeki uyarıları karşısında “İşittik ve itaat ettik!” diye cevap verdi.
Cebrail , “İhsan nedir?” diye sorunca Efendimiz ﷺ şöyle buyurdu, “Allah’a ﷻ, onu görür gibi ibâdet etmektir. Her ne kadar sen Onu ﷻ görmezsen de O ﷻ seni görüyor.”[3] Kulların Rableri tarafından görüldüğü en hayırlı an namaz saatleridir. Bu yüzden Allah Rasülü ﷺ ve ashabı gecenin üçte ikisinden azında ibadet ederdi. Öyleki -Kur’ân’ın da haber verdiği gibi- insanlar Sahabeyi alınlarındaki secde izlerinden tanırdı.[4]
Kıyamet Şuuru
Namaz ruhun kıyamı, kıyamet şuurunun da kıvamıdır. Kıyam eden bir ruh, ne uzun ayakta duruştan dolayı ayağının acısını hisseder ne de namaz zevkinden geçer.
Sahabe namaz şuurunu, Hz. Ali ve Abbas’ın kollarında, takatsizlikten yerden kaldıramadığı ayaklarını yere süre süre Mescid’e çıkan Allah Rasûlü’nden ﷺ aldı. Her abdest aldığında düşüp bayılan, kendine gelince “İnsanlar namazı kıldı mı?” diye soran, “Hayır sizi bekliyorlar Ya Rasûlallah ﷺ” cevabı karşısında abdest alan, tekrar bayılan, tekrar abdest alan, tekrar bayılan Allah Rasûlü’nü ﷺ gördü. Bütün bu bayılmaların nihayetinde namaz kıldıramayacağını anlayınca, “Ebubekir’e emredin namazı kıldırsın.”[5] şeklindeki buyruğunu dinledi.
“İhsan makamında” namaz kılan sahabe bazen öyle kendinden geçerdi ki, en ön saflardakilerden en arkada olanlara ağlama sesleri gelirdi. Tâbiûn da onlar gibi aşk makamında namaz kıldı. Abdest alırken de namaz kılarken de onların yüzleri sararır, ayetleri okurken kelimeler boğazlarında düğümlenirdi. İmam-ı A’zam’ın (r.a) namazını anlatan komşuları şöyle demişti: “Evinde gece namazı kılan Ebu Hanife, bazen bir ayet-i kerimeye dili takılır sabaha kadar aynı ayeti tekrar eder, okur, ağlar, gözünden yaşlar boşalırdı. Ona merhamet eder, derdik ki: Acaba evine gitsek, kapıyı çalsak, ‘Ebu Hanife biz geldik, kendine gel!’ desek ona haksızlık yapar mıyız?!” Yine bir gece dili kıyametin dehşetini anlatan ayet-i kerimeye[6] takıldı, sabaha kadar onu tekrar etti, ağladı.
Namaza Giremeden Namazdan Çıkma!
Kur’an-ı Hakim namaz kılan iki tür insandan bahseder: Bunlardan biri namazın suretinde kalıp hakikatine eremeyenler ki Kur’an-ı Kerim onlar için “Yazıklar olsun o namaz kılanlara.”[7] buyurur. Bunlar camiye gider, safta durur, Allahu Ekber der, kıyamda bekler; rukûya, secdeye gider lakin hep şekilde kalır, ruha nüfuz edemezler. Camiye ve namaza bedenleriyle girer, yine bedenleriyle çıkarlar ondan. Bir sonraki vakitte yine ezan okunur, yine camiye gider, saflarda durur, yine milyonlar gibi onlar da namaza giremeden camiden çıkarlar. Kur’an-ı Hakim’in mizanına göre namazı şekil ve suret olarak görenler hüsrandadır. İkinci insan türü ise namazda felaha eren[8], namazla kurtulan ve namazla insanlığı kurtuluşa çağıranlardır.
Namaza Allah-u Ekber diyerek başlayan bir mümin her şeyi dışarda bırakır. Bütün himmeti aklında ve ruhunda toplar. Farklı tefsirlerden izahını okuduğu Fatiha ve tilavet ettiği ayet-i kerimelerin gölgesinde onu derin bir vecd hali istiğrak eder, kalbine hakim olamaz. Bu, Ömerî makamdır. Bu makamda kişi kendinden geçer. Sağında, solunda kim var onu da fark edemez.
Çocuklar ve Namaz
Çocuklarının sahabe gibi namaz kılmasını isteyen ancak kazancına haram karışan bir baba onlar için “namaz kitabı” alır, onlarla oturur, kitab okur, muhabbet eder lakin yine de arzu ettiği sonuca ulaşamaz. Nasıl ki bir araba içine su katılmış benzinle gitmezse, midesi haramla çalışan bir yürek de en iyi kağıtlara basılı namaz kitapları okusa da namazı, namaz gibi kılamaz. Eğer mücerred olarak sözlerin bir tesiri olsaydı, inkılapları aksiyon adamları değil, aktörler yapardı. Namazın fıkhı, fıkıh kitaplarında, ruhunun fıkhı ise Hakk’a meftun olan ariflerin eserlerindedir.
Çocukları, ancak kıldığı namazla hayatı değişen babalar değiştirebilir. Namaz memurlarının değil, namazla, haramları ve mekruhları terkeden müminlerin, çocuklara, “Haydi namaza!” çağrısı etkilidir. Bir çocuk zahid bir imamın namazından, onlarca kitaptan daha fazla şey öğrenir.
Sen Yoluna, Ben Yoluma
Kul; rûhunu, aşkını, aklını hâsılı fikir adına her şeyini namazla mayalamalı. Hayatı namaz durdurmalı, hayat yeniden namazla başlamalı.
Seyahat ederken otobüs şoförüne, “Namaz vakti geldi. Rabbim’in huzuruna çıkmam gerek, dur.” dediğinizde durmazsa, bir daha “dur” deyin. Bir kaç defa daha tekrar edin, tekrar bir daha söyleyin ve nihayet son defa “dur” dediğinizde, durmazsa uygun bir yerde otobüsü durdurup “Sen yoluna, ben yoluma!” deyin.
Son Namazın
Okulda öğretmenin, evde babanın ilk mevzuu namaz olmalıdır. Namazla mevzular çözülür, namazla buzlar erir.
Namaz; yorulanın, yalnız kalanın, çare arayanın, Cemalullah’ı arzulayanın sığınağıdır. Allah Rasûlü ﷺ kuşatmayı namazla yardı; namazla yerleri göklere bağladı. Susuzluktan ekinler kurudu, hayvanlar telef oldu, müminler namaz kıldı, “Allahümme Ya Rabbi! Bize yağmur yağdır!” diye yalvardı.
Bir namazın, son namaz olacak. O hâlde vakte son namazın gibi bak. Bütün namazlarını son namazın gibi kıl. Belki bu sabahki namaz, son namazın olacak.
En makbul duaların, namazdaki niyazlarındır. Göklerin kapısını
namaz açtı, yine namaz açacak… Ayağa kalkmak için namaza kalk!
[1] Buhârî, “Ezan”, 18: (صَلُّوا كَمَا رَأَيْتُمُونِي أُصِلِّي)
[2] Buhârî , “Sıfatü’s-Salât”, 13: (اِرْجِعْ فَصَلِّ فَإِنَّكَ لَمْ تُصَلِّ)
[3] Buhârî, “İman”, 37: (قالَ: ما الإحْسانُ؟ قالَ: أنْ تَعْبُدَ اللَّهَ كَأنَّكَ تَراهُ، فإنْ لَمْ تَكُنْ تَراهُ فإنَّه يَراكَ)
[4] Fetih, 48/29: (سِيمَاهُمْ في وُجُوهِهِمْ مِنْ اَثَرِ السُّجُودِ)
[5] Buhârî, “Ezan”, 30.
[6] Kamer, 54/46: (بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ اَدْهٰى وَاَمَرُّ)
[7] Ma’ûn, 107/4: (فَوَيْلٌ لِلْمُصَلّٖينَ)
[8] Mü’minûn, 23/1-2: (قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ اَلَّذٖينَ هُمْ فٖى صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ)