HUKUK KUR’ÂN’I KERÎM’İN İ’CAZINA ŞEHADET EDİYOR
Kur’ân-ı Kerîm insan hayatının bütün şubeleriyle alakalı çözüm ve çareler ortaya koyar. O hem bir ibadet, hem ahlak, hem zühd, hem de hukuk kitabıdır. Hiçbir
Kur’ân-ı Kerîm insan hayatının bütün şubeleriyle alakalı çözüm ve çareler ortaya koyar. O hem bir ibadet, hem ahlak, hem zühd, hem de hukuk kitabıdır. Hiçbir
Kur’ân-ı Kerîm’de kelimelerin telaffuzuyla onlara yüklenen mana arasında derin bir ilişki vardır. Arapça’dan bir parça nasibi olanlar bu ilişkiyi anlamakta zorlanmaz. Nitekim bir kulun cehennemden
Kur’ân-ı Kerîm’in her ayetinde insanı onun bir benzerini telif etmekten âciz bırakmasının (i’cazın) tezahürü vardır. Bu noktada ulema onlarca eser telif etmiş; Zemahşerî, Beydavî, Nesefî,
İnsanı yaratan, vahiyle de nasıl yaratılış gayesine muvafık bir hayat yaşayacağını ona beyan eden Allah Azze ve Celle’nin ceninin anne rahminde geçirdiği evrelerle alakalı kullandığı
Hidayet kitabı olan Kur’ân-ı Kerîm’in kâinat ve insan bağlamında ibret almak için anlattığı hadisatta öyle mucizeler var ki yeni keşiflerle insanın idrak seviyesi arttıkça daha
Kur’ân-ı Kerîm, Fizik ya da Kimya kitabı değildir. İnsanın aklıyla bulacağı hususlardan ziyade büyük akıl sahiplerinin ihtilaf ettiği, hayretler içinde kaldığı, “Allah Y âlemin yaratılışı,
İki ayette Allah Rasûlü’nün ﷺ ümmî olduğunu,[1] okuma-yazma bilmediğini haber veren Kur’ân-ı Kerîm’i dinleyen Mekkeliler, “Hayır! Muhammed okur-yazardır.” demedi, diyemedi. Çünkü toplum, Allah Rasûlü’nü ﷺ
Allah Azze ve Celle de Kitab’ı Kur’ân-ı Kerîm de tektir. Çünkü hakikat tektir. İnsan eliyle Tevrat’a, Zebur’a ve İncil’e beşer kelamı karışınca hepsi mutlak manada
Hz. Lokman oğluna, ”İstiğfarı dilinden hiç düşürme Yavrum!” diye tembihlerken aslında ona, insanlar arasında Allah’ın rahmetine en muhtaç kul kendini gör, kendi günahlarına ağla diyordu.