ZOR OLAN KUDÜS‘ÜN DEĞİL YÜREKLERİN FETHİDİR
Yol belli, menzil de malum olduktan sonra Allah’ın ﷻ rızasına talip bir mümin için kimin ne diyeceğinin ya da ne yapacağının ne önemi var? Kabe-i
Yol belli, menzil de malum olduktan sonra Allah’ın ﷻ rızasına talip bir mümin için kimin ne diyeceğinin ya da ne yapacağının ne önemi var? Kabe-i
İslam bir hürriyet çağrısıdır. İnsanlığı binlerce ilaha kulluktan kurtarıp bir olan Allah Azze ve Celle’ye teslim olmaya çağrır. Allah Rasûlü ﷺ İslam davetine, Mekke’nin şifahi
Ateistin mesleği inkârdır. Gördüğüne değil papağan gibi ezberlediğine inanır, onu tekrar eder. Bu yüzden her şeyin varlığına şehadet ettiği Allah Azze ve Celle’yi inkâr cüretinde
Namaz; göklerden gelen bir talimât, enbiyadan kalan bir mirastır. Hz. İbrahim’in direnişi, Hz. Nuh’un iradesi, Hz. Eyyüb’ün sabrı onda saklıdır. İnsanları Allah’a
Barut kokusu, yetim çığlıkları, genç kadınların ağıtları arasında susuzluktan çatlayan toprağa düşen bir yağmur gibidir Âlem-i İslam’da Bayram… Acıları unutturur, yaralara merhem olur, namazla dağılan
Allah Rasûlü ﷺ “kulluk yolu”nu ifade ederken, “Meselenin başı İslam, direği namaz, zirve noktası ise cihaddır.”[1] buyurdu. Nizam sarayının adı İslam, sütunları ise namazdır. Saray
Kimi çan çalar, kimi de boruya üfler. Müslümanlarsa varoluşlarını “Ezan”la ilan eder; bir beldenin İslâm’a aidiyetini Ezan’la söze döker. Ezan yalnızca namaza çağrı değildir; onlara
Gün doğar, yeryüzünü kaplayan karanlık örtü zail olur; zulmet gider, nur gelir, gözler güneşin ziyasıyla çiçeği, çimeni görür. Oruç da güneş gibi bir nurdur; varlığımızı
Ramazan; oruçla, iftarla, sahurla, teravihle Cennet’i arzulamak, ilahî mağfireti soluklamaktır. Ramazan gelince ruhlarda, sokaklarda bir şehrâyin başlar; mü’minler mukabeleyle, teravihle, gece namazıyla Cennet’in kapılarını açar.
Hz. İsa’dan dan sonra altı asır devam eden fetret, bir Ramazan ayında bitti. Yerle gökler Ramazan’da buluştu, Kur’an-ı Kerim Ramazan’da doğdu.[1] Allah Rasûlü ﷺ