Mukaddime
Kur’an-ı Kerîm’in insana, neden ve nasıl yaratıldığını incelemeyi emretmesi (Tarık, 5) müslüman alimleri tarihi süreç içerisinde Tefsir, Fıkıh, Hadis gibi Temel İslami İlimler yanında Tıp ilmiyle de ilgilenmeye sevketmiştir. Bu yüzden münderecatında insanın yaratılış süreci de olan Tıp, hem ilahî bir emri îfâ, hem de insanların daha sağlıklı bir hayat yaşaması için tahsili gereklilik arzeden bir ilim dalı olarak mülahaza edilmiştir. Müfessirler de yaratılışla alakalı ayetleri kendi zamanlarındaki tıbbî malumat çerçevesinde tefsir ederek insanı, Kur’an’ın gölgesinde anlama gayreti içerisinde olmuşlardır. Ne var ki günümüzde bazı araştırmacılar evrim teorisini esas alarak yaratılışla alakalı ayetleri tevil etmekte, bilime sürekli yeni ufuklar gösteren Kur’an-ı Kerîm’i, bilim zarfı içerisinde sunulan ateist bir ideolojiye -bilerek ya da bilmeyerek- mahkum etmektedirler.
Müslüman Evrimcilerin, insanın bir başka türden evrim yoluyla dönüştüğünü iddia eden Darwin’in teorisi üzerinden yaratılış gerçeğini ifade etme çabası, ilgili ayetleri bağlamından koparmalarına ve Kur’an’la evrimin çatışmadığını savunarak ateist bir ideolojinin önünü açmalarına yol açmaktadır.
Binaları ayakta bırakıp canlı namına her şeyi yok eden atom bombasının icadıyla insana düşman, maddeye dost olduğunu gösteren bir uygarlığa ait olan evrim teorisini müdafaa etmek ilmî hakikatlerin değil, güçlünün yanında yer almanın bir sonucudur. Bazı müslüman araştırmacıların evrimi kabul etmesi ise, İslam ilim nazariyesini İslam’la çökertme teşebbüsünden başka bir şekilde izah edilemez.
Kur’an’ı Kerim ve tıb ilmi bağlamında insanın yaratılış sürecini inceleyen, bunu yaparken de, Evrim’in en fazla bir masaldan ibaret olduğunu; hakikatin izharı, batılın ibtali anlamına da gelir, düsturu çerçevesinde ifade eden bu makalenin amacı, modern bilimin ulaştığı sonuçların Kur’an-ı Kerim’in asırlar önce haber verdiği hakikatlerden başka bir şey olmadığını ortaya koymaktır. Buna göre evrim, inkarcı ideolojilerin koruduğu bir teori, Kur’an’ın haber verdiği yaratılış ve evreleri ise Hz. Adem’in çocuklarından itibaren değişmeyen bir hakikattir.
İnsan keşfedilince Kur’an-ı Kerim daha iyi anlaşılmakta, Kur’an anlaşılınca da insan yaratılış gayesini idrak etmektedir.
I. YARATILIŞ
Kur’an-ı Kerîm’e göre Tefsir, Hadis, Fıkıh gibi, Tıp, Kozmoloji, Tarih, Coğrafya ilâ ahir de ilimdir. Müslümanlar insanlığın maslahatına olan bütün ilimleri tahsil etmekle mükelleftirler. Fakih, müfessir ve muhaddis alim kabul edildiği gibi, fizikçi, tıpçı da bu manada alim addedilir. Nitekim Kozmoloji, Botanik ve Zooloji’den bahseden ayetlerin siyakında Allah Azze ve Celle, “Muhakkak, kulları içinden ancak alimler, Allah’ın büyüklüğü karşısında heyecan duyarlar.”2 buyurmaktadır.
İnsanı, neden ve nasıl yaratıldığına dair tefekküre davet eden Kur’an-ı Kerim, bunun nereden başlayacağını tayin noktasında Hz. Adem’in topraktan yaratılması, neslinin anne karnında oluşumu ve merhaleleri itibariyle iki boyuttan bahseder.
A. Topraktan Yaratılma
Bütün canlıların tek bir kökten türeyip geliştiğini savunan Evrim Teorisiyle Kur’an-ı Kerim’in haber verdiği yaratılış merhaleleri her yönüyle birbirinden farklıdır. Zira Evrim, yaratılışı inkar etmek için ortaya atılan, bu yüzden isbat edilemeyen bir teori, yaratılış ise binlerce yıldır milyarlarca defa gözler önünde cereyan eden bir hakikattir. Ne var ki bazı müslümanlar aşağıdaki ayeti esas alarak insanlarla maymunların müşterek bir kökten türemiş olabileceğini söylemiştir;3 “Şüphesiz siz, içinizden Cumartesi yasağını çiğneyenleri bilirsiniz. Biz onlara, ‘Aşağılık maymunlar olun!’ demiştik.”4 . Kur’an’ın Evrim’i reddetmediğini savunanların istidlal ettiği bu ayet-i kerime, Cumartesi gününü ibadete tahsis etmekten imtina eden, deniz kenarına açtığı havuzda toplanan balıkları pazar günü avlayarak Cumartesi’yi ibadete hasretme emrini dolayısıyla da avlama yasağını delmediğini düşünen Yahudileri uyarmakta ve onları istiğfara çağırmaktadır. Allah’ın(cc) emrine uymayan Yahudiler bir anda aşağılık maymuna çevrildi. Fakat bu, Evrimcilerin iddia edildiği gibi uzun bir zaman içerisinde değil, bir anda oldu ve maymuna dönen insanlar üç gün sonra öldü, hiç biri maymun olarak üreyemedi.5 Ayrıca Evrim’de tekamül esastır. Bu hadisede ise insanın hayvan olması yani inhitatı söz konusudur.
İlk insan ve ilk peygamber Hz. Adem insan olarak yaratıldı, çocukları da nesiller boyu insan olarak evlendi ve çoğaldı. Kur’an-ı Kerim de sarih bir ifadeyle Hz. Adem’in tek olduğunu ve topraktan yaratıldığını beyan eder. Nitekim Allah Teala , “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini var eden; ikisinden birçok erkek ve kadın meydana getirip yayan Rabbinize karşı kulluk vazifenizi yerine getirememekten sakının.”6 buyurmaktadır. Ayette geçen ( خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ) “Sizi tek bir nefisten yarattı” ifadesiyle Hz. Adem’in; (وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا ) “Ondan da eşini yarattı” terkibi ile Hz. Havva’nın, Hz. Adem’den yaratıldığına, ( وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَثِيرًا وَنِسَاء ) “İkisinden birçok erkek ve kadın meydana getirip yayması” ise bütün bir beşeriyetin Hz. Adem ve Havva’dan geldiğini işaret vardır. Yine Zümer Suresi’nde yaratılışın iki boyutu nazara verilerek, “Allah sizi bir tek nefisten (Âdem’den), sonra da o tek nefisten eşini yarattı.” denmekte ve ardından, “Sizi de annelerinizin karınlarında üç katlı karanlık içinde çeşitli safhalardan geçirerek yaratıyor.”7 buyrularak topraktan yaratılan Hz. Adem’in çocuklarının rahimlerde yaratıldığına dikkat çekilmektedir.
Kur’an-ı Kerim eşi kendinden yaratılan Hz. Adem’in topraktan yaratıldığını sarahaten ifade etmektedir. Buna göre ilgili ayetlerde Hz. Adem’in -insan olana kadar- geçirdiği evrelere işaret edilmekte ve yaratılış o evrelere isnat edilmektedir.
Allah Teala, Hz. Âdem’i turâb/toprak8 , tîn/çamur9 ve salsal/kuru çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan10 yarattığını haber vermektedir. Ayetlerde zikredilen üç kelimenin her biri, yaratılışın bir evresine tekabül etmektedir. Bu durum kişinin evim; “Topraktan, çamurdan veya tuğladan bina edilmiştir” demesinden farksızdır. Bu ifadede evin inşaatında kullanılan malzemenin oluşum süreci ile ilgili bilgi verilmektedir. Evde kullanılan malzemenin cinsi topraktır. Toprak, tuğla olabilmek için çamura dönüşmüştür. Tuğla da çamurun pişirilmiş halidir. Örnekte de görüldüğü gibi topraktan tuğlaya doğru bir tekâmül söz konusudur. Bu durumda toprağın evrelerinden her hangi birini esas alarak “Ev topraktan ya da tuğladan yapılmıştır.” demek yanlış olmadığı gibi oluşum süreci ile alakalı hususi bilgi verdiğinden hakimane bir izah olur. Aslı pamuk olan bir elbisenin oluşum sürecini anlatırken de, elbisenin; pamuk, iplik veya kumaştan yapıldığını söylemek de tekamülün bir sonucudur. Hz. Adem’in topraktan yaratılmasından bahseden ayet-i kerimeler de böyledir. Allah Teâlâ ayetin siyak ve sibakına göre toprak, çamur ya da kuru çamuru murad etmiştir.
B. Kur’an’a ve Sünnet’e Göre Anne Karnında Yaratılma
Kur’an-ı Kerim pek çok yerde farklı açılardan yaratılışa dikkat çeker ve cenînin anne karnında geçirdiği evrelerle alakalı ayrıntılı bilgi verir. Mü’minûn Suresi’ndeki ayetler ise, Hz. Adem’in topraktan yaratılması, cenînin anne karnındaki merhaleleri, ölüm ve diriliş fasıllarını da bir arada zikrederek insanın nereden ve nasıl gelip, nereye gittiğini anlatır, “Gerçek şu ki biz insanı çamurdan süzülüp çıkarılmış bir özden yarattık. Sonra onu sağlam bir karargahta nutfe haline getirdik. Sonra nutfeyi ‘alaka’ya (aşılanmış yumurta/zigot) dönüştürdük. Peşinden alakayı, bir parçacık et haline soktuk; bu bir parçacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik; bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratılışla insan haline getirdik. Sonra (Ey insanlar) siz bunun ardından muhakkak öleceksiniz. Sonra da kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz.11
İnsanın yaratılışı ve cenînin anne karnında geçirdiği evrelerle alakalı pek çok hadis rivayet edilmektedir. Abdullah b. Mes’ud’un rivayet ettiği hadis, yaratılışla alakalı detay bilgi veren ayetin (Mü’minun(23): 12-14) tefsiri konumundadır:
“Sizden birinin yaratılışı, annesinin karnında kırk günde toplanıp teşekkül eder. Sonraki kırk günde ‘alaka’; bu kadar müddet geçince de ‘mudğa’ olur. Sonra Allah bir meleği dört kelime ile gönderir. Bu melek onun rızkını, ecelini, amelini, kötü biri mi yoksa iyi biri mi olacağını yazar. Sonra ona ruh üflenir.12
Bu hadiste insanın yaratılışının başlangıcı belirtilmekte ayrıca cenînin rahimde geçirdiği evreler ve ruhun üflenme zamanı bildirilmektedir.
Hadiste üç defa tekrar edilen “kırk gün” ifadesiyle bir şeyin ardı sıra olma hali mi, iç içelik mi kastedildiği, kırklar arasında zikredilen “sümme/sonra” kelimesi ile zamanda mı yoksa ifadede mi tertibin amaçlandığı ictihadî bir mevzudur. Ayrıca “insan hayatının başlangıcı” terkibi ile döllenme, sinir sisteminin yaratılması, isteğe bağlı hareketlerin olması ya da ruh üflenmesi hadiselerinden hangisinin kastedildiği farklı görüşlerin oluşmasına yol açmıştır. Buna göre cumhur, yumurtanın spermle döllenip rahme yerleştiği zamanı insan hayatının başlangıcı olarak kabul etmiş, çoğunluğun dışında kalanların takdirleri ise, dört ayın bitip beşinci ayın girmesi13, döllenmeden sonra yüz yirmi günün geçmesi, seksen dördüncü gün, üç ay, on iki hafta ve bir küsur ay şeklindedir. 14
Allah Rasûlü ﷺ mevzuyla alakalı bir başka hadiste ise sadece döllenmenin başlangıcından bahsetmektedir: “Nutfe üzerinden kırk iki gece geçince, Allah ona bir melek gönderir (ve onun vasıtasıyla) nutfeyi şekillendirir; işitmesini, görmesini, derisini, etini ve kemiğini yaratır.15 Bu iki hadis birlikte değerlendirildiğinde ortaya şu hakikat çıkmaktadır: Birinci hadis, üçüncü dönemin sonunda yani cenînin üzerinden yüz yirmi gün geçince ruhun üflendiğini, ikincisi ise kırk ikinci günde organların yaratıldığını ifade etmektedir.16
Gerek yaratılışla ilgili nasslar gerekse de tıbbi veriler cumhurun görüşünü desteklemektedir. Nitekim ikinci hadiste kırk ikinci günde yaratılışın pek çok aşamasının tamamlandığı ifade edilmekte sadece ruhun üflenmesi zikredilmemektedir.17 Buna göre ruhun üflenmesi ile insanın yaratılması birbirinden farklı hadiselerdir.
Hadise, meleklerin görevleri bağlamında değerlendirildiğinde ikinci hadisi birinciye hamlederek anlamak pekala mümkündür. Buna göre ikinci hadiste geçen “nutfe” kelimesi “mudğa” yerinde kullanılmıştır. Bu tesbit dikkate alındığında anlam, “mudğa üzerinden kırk iki gün geçince, yani cenîn; nutfe, ‘alaka ve mudğa’dan oluşan kırkar günlük üç dönemi tamamlayınca Yüce Allah mudğaya dönüşen nutfeye rahim işleriyle görevli meleğin dışında başka bir melek gönderir ve ona tam bir insan sureti verir.” şeklinde olur.18 Bu bahsin hülasası şudur ki, Allah Rasûlü ﷺ kırkar günlük ilk üç dönemin ilk merhalesi olan “nutfe”yi zikredip sonuncusu olan “mudğa”yı kastetmiştir.
Nasslardan anlaşıldığına göre cenînin gelişimi iki alanda gerçekleşmektedir. Birincisi hissedilebilir, maddi gelişmedir. Bu alanda bedende peşi sıra gerçekleşen yaratılış halleri görülür. İkincisi ise gelişmekte olan bedene izafe edilen fakat hissedilemeyen bir terakkidir ki onunla hayat, akletme, irade, tefekkür gibi yetenekler ortaya çıkar. Bu ikinci gelişme ruhun cesede üflenmesiyle başlar.19 Dolayısıyla cenînde hayatın başlaması ile ona ruhun üflenmesi birbirinden farklı hadiselerdir. Bu yüzden insan öldükten sonra da hücrelerde hayat bir müddet daha devam etmektedir. 20
Kur’an-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye’de zikredilen cenînin merhaleleri modern tıbbın uzun araştırmalar neticesinde ulaştığı verilerle pek farklılık göstermemektedir. Nitekim Toronto Üniversitesi Embriyoloji bilim dalı hocası Keys Mor, çocuğun anne karnında geçirdiği evrelere dair Kur’an’ın yaptığı sınıflandırmanın XX. Yüzyılda emriyologların yaptığı tarif ve taksimlerden daha üstün ve daha isabetli olduğunu söylemektedir.21 Buna göre Modern Tıpla Kur’an-ı Kerim arasında bir kaç mevzuda fark varsa bu, Tıbbın yeni keşifler yapacağı ve “Kur’an ne dediyse” onu diyeceği anlamına gelir.
C. Cenîne Ruh Üflenmesi
Ulema cenîne ruhun üflenme zamanı noktasında ihtilaf etmiş ve bu noktada iki farklı görüş ortaya çıkmıştır:
Hanefî, Şafiî, Hanbelî ve Zahirî hukukçuların da içerisinde yer aldığı cumhur, ruhun üflemesinin dört ayın sonunda ya da yüz yirminci günde gerçekleştiğini ifade etmektedir. İbn Hacer bu konuda fukahanın fikir birlikteliği içerisinde olduğunu zikretmektedir.22 Bu görüşü benimseyen alimler aşağıdaki delillerle istidlal etmektedirler:
-Bir önceki bölümde de zikredildiği gibi- İbn Mes’ud’un rivayet ettiği hadiste Hz. Peygamber ﷺ şöyle buyurmaktadır: “Sizden birinin yaratılışı, annesinin karnında kırk günde toplanıp teşekkül eder. Sonra kırk günde ‘alaka’; bu kadar müddet geçince de ‘mudğa’ olur. Sonra Allah bir meleği dört kelime ile gönderir. Bu melek onun rızkını, ecelini, amelini, kötü biri mi yoksa iyi biri mi olacağını yazar. Sonra ona ruh üflenir.23
Cenîn ilk üç aşaması olan “nutfe, alaka ve mudğa”nın her birinin kırk gün olduğu, ruhun üflenmesinin de bunların nihayetinde gerçekleştiği dikkate alındığında söz konusu hadise yüz yirminci güne ya da dört ayın sonuna tekabül etmektedir.
Ebû Hatim de, “Sonra onu başka bir yaratılışla insan haline getirdik.’24 ayetiyle, nutfe üzerinden dört ay geçince ona meleğin gönderilip ruh üflenmesinin kastedildiğini ifade etmektedir.25
Kurtubî’nin de içinde yer aldığı ulemaya göre ruh üflenmesi dört ay on gün geçtikten sonra yani yüz otuz günün bitiminde olur.26 Bu görüşü benimseyen alimler görüşlerini şu şekilde delillendirmişlerdir: İbn Abbas cenîn üzerinden dört ay on gün geçince ona ruh üfleneceğini bunun da eşi vefat eden kadının iddeti olduğunu belirtmektedir.27 Ayrıca Kurtubî, ruhun dört ayın bitimi beşinci ayın girmesiyle üflendiğine, anne karnında cenînin bu tarihten sonra hareket etmesinin de buna delalet ettiğini belirtmektedir.28
Ne var ki İbn Abbas’tan nakledilen bu rivayetin senedinde yer alan Muhammed b. Humeyd er-Razî, Buharî ve Nesâî başta olmak üzere pek çok muhaddis tarafından cerh edilmiştir.29 Bu yüzden söz konusu rivayet zayıftır. Ayrıca günümüzdeki çeşitli tıbbi aletler de cenînin hareketlerinin daha önceki dönemlerde başladığını tespit etmektedir.
Söz konusu rivayetleri birinciyi esas alarak şu şekilde birleştirmek de mümkündür: Ruhun yüz yirmi gün geçtikten sonra üflenmesi, döllenmeden itibaren hesaplanırsa yüz otuz güne ulaşır. Ayrıca ruh üflemenin yüz yirminci günde başlayıp yüz otuza kadar devam ettiği yani birinci rivayetin hadisenin başlangıç, diğerinin ise son tarihini bildirdiği kabul edilebilir.
Ayet, hadis ve günümüz tıbbi verilerinden hareketle cenîne dair şunlar söylenebilir:
1. Cenînin yaratılması birinci kırk günün erken döneminde başlar ikinci kırkın başlangıcında tamamlanır.30 Beyin ve sinir sisteminin oluşmasıyla ceninin, tam bir insan görünümüne kavuşması üçüncü kırk günün sonu ve dördüncünün başında olur. Bu dönemden doğuma kadar olan süreç cenînin normal gelişim gösterdiği aşamadır.
2. Fukahanın çoğunluğuna göre cenînin insanî hayatı, ruhun üflenmesiyle başlar. Zira cenînin insan olarak hukuki kimlik kazanması beyinle değil ruhla gerçekleşir
3. Yukarıdaki hadisten de anlaşıldığı gibi ruhun üflenmesi yüz yirminci günden sonra gerçekleşir. Nitekim Nevevî, Kurtubî, İbn Hacer, İbn Receb el-Hanbelî ve İbn Âbidîn başta olmak üzere pek çok alim de bu görüştedir.31
II. KUR’AN’I KERİM’DEKİ YARATILIŞ MUCİZESİ
Tıp tarihinde cenînin gelişmesiyle alakalı ilmi nazariyelerinin en güçlüsü “bodur cenîn” nazariyesidir.32 XVII. yüzyılda bulunan mikroskop 1940’larda gelişmiş haline kavuşana kadar cenînin bir tohumdan çıkan küçük bir ağaç suretinde geliştiği, ilk haliyle son hali arasında yalnızca büyüme noktasında bir farklılık olduğu zannedilmekteydi.33
Döllenmiş yumurtanın oluşum ve gelişim merhalelerini görüntüleyen cihazların keşfinden önce tıp otoritelerinin önemli ihtilaf mevzularından biri, insanın erkeğin sperminden mi yoksa kadının hayız kanından mı yaratıldığı idi.
Modern Tıp ise cenînin anne karnındaki gelişimin in bir defada olup bitmediğini farklı evrelerden geçerek doğum safhasına geldiğini söylemektedir. Buna göre cenîn hayız kanından yaratılmıştır. Sperm ise, mayanın sütü dönüştürüp peynir yapması gibi bir işleve sahiptir. Sütü dönüştürüp peynir yapan maya gibi, sperm de cenîn üzerinde döllenme dışında başka bir tasarrufa malik değildir. Ne var ki 1775 yılına kadar Batı’da ilmine güvenilen hiçbir tıpçı cenînin, erkeğin sperminin kadının yumurtasıyla karşılaşmasının bir sonucu olduğunu söylememiştir. 34
Mikroskop geliştirilip, cenînin yaratılma ve gelişme safhaları tesbit edilene kadar Kur’an-ı Kerim dışında hiç bir eser döllenmeden Modern Tıbbın anlattığı şekil ve muhtevada bahsetmemiştir.
Yaratılmayla alakalı her iki görüşü de reddeden Kur’an-ı Kerim on dört asır önce insanın, erkeğin spermi ile kadının yumurtasının karışımıyla oluşan bir nutfeden yaratıldığını bildirmiştir.35
İnsanın kadının rahminde “bodur ağaç” gibi değişmeden büyüdüğünün kabul edildiği bir zamanda Kur’an-ı Kerîm, cenînin bir merhaleden başka bir merhaleye intikal ederek yaratıldığını haber verdi.36
Üç İhtimal
Bir oturumda Abdulmecid Zindani, ABD’li Anatomi Profesörü Marshall Johnson’a, Kur’an-ı Kerîm’in cenînin anne karnında bir anda değil, belli merhalelerden geçerek yaratıldığını ifade ettiğini söyleyince, ABD’li bilim adamı “Bu doğru olamaz.” der. Daha sonra ise ikili arasında şu çerçevede bir konuşma geçer; Zindani:
– Kur’an-ı Kerîm’in Miladi 7. asırda insanın anne karnında farklı merhalelerden geçerek yaratıldığını haber vermesi ayetlerle sabit bir mevzudur.
– Hayır! Bu doğru olamaz.
– Niçin bu hükmü veriyor, imkansız olduğunu söylüyorsunuz? Kur’an-ı Kerîm’in bu mevzudaki ayetleri son derece açıktır; “Sizi annelerinizin karnında, bir yaratılıştan sonra başka bir yaratılışla (halden hale geliştirip, dönüştürerek) üç karanlık içinde yaratır.”37; “Ne oluyorsunuz ki Allah’a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz. Hâlbuki O, sizi evrelerden geçirerek yaratmıştır.”38
Bu ayetleri duyunca sarsılan ABD’li bilim adamı biraz düşündükten sonra, “burada üç ihtimal var.” der ve şu hususları sıralar;
1. Ceninin merhale merhale yaratıldığını söyleyen Muhammed’in yanında yüksek teknolojiyle üretilmiş bir mikroskop ya da görüntüleme cihazı olmalı. Ondan istifade ederek cenîn üzerinde araştırma yaptı, kimsenin bilmediği sonuçlara ulaştı ve bize bu bilgileri verdi.
2. Kur’an’da bu bilgiler tesadüfen yer almıştır.
3. Muhammed, Allah’ın Rasûlü’dür.
Abdulmecîd Zindani, ABD’li bilim adamıyla ihtimalleri teker teker münakaşa eder ve nihayet ABD’li, Kur’an’ın i’cazını kabul etmek zorunda kalır.
İhtimallerin Def’i, Hakikatin Tesbiti
Birinci ihtimale dair şunlar söylenebilir: Allah Rasûlü’nün ﷺ yaşadığı asırda insanlar ne büyüteçin, ne de mikroskopun yapımı için gerekli olan sınaî alt yapıya sahipti. Ne Roma’da, ne de İran’da mikroskop yapabilecek teknolojik bir alt yapı vardı. Buna göre Allah Rasûlü’nün ﷺ bir labaratuvar ortamında cenînin anne karnındaki evrelerini inceleyip merhaleleri tesbit etmesi daha sonra da bunları insanlarla paylaşması imkansızdır.
Kur’an-ı Kerîm’in cenînin evrelerinden bahsetmesi tesadüf olamaz. Zira Kur’an-ı Kerim bir değil, birden çok ayette cenînin evrelerinden mücmel ya da mufassal olarak bahsetmektedir. Mevzunun çok sayıda ayette tafsîl edilmesi tesadüfî bir durum olamaz.
Zindanî cenînin rahimde geçirdiği devrelerden bahseden ayetleri okuyup izah edince ABD’li bilim adamı Kur’an-ı Kerim’deki malumatın tesadüfen olabileceği yönündeki iddiasının gerçeğe aykırı olduğunu itiraf etmek zorunda kalır. ABD’li Johnson, Kur’an-ı Kerim’deki yaratılışla alakalı bilgilerin tek isnat noktasının semadan gelen vahiy olduğu yönündeki üçüncü ihtimali kabul eder. 39
III. MODERN TIBBA ve
İSLAM’A GÖRE YARATILIŞ
Modern tıbba göre hamilelik, kadının son hayzı üzerinden on dört gün geçince başlar. Döllenmeden sonra geçen yirmi bir ile otuzuncu günler arasında “alaka”, “mudğa”ya dönüşür. Yirmi bir ve yirmi sekizinci günler arasında ise sinir sisteminin oluşumu başlar. Otuz beşinci günde üst bölgeler, kırk ikide ise alt taraflar oluşur. Bir hafta sonra sırasıyla üst ve alt kaslar şekillenir ve kan dolaşımı başlar. Altıncı haftanın sonu, yedinci haftanın başı itibariyle çalışmaya başlayan kalp, insan hayatının sonuna kadar faaliyetine devam eder. Yüzün şekillenmesi sekizinci haftada tamamlanır. Cenînin gelişim süreci ise devam eder. On altıncı haftada (yüz yirminci günde) yeni bir yaratılış başlar. Bu da yirminci haftaya kadar sürer. Bu dönemde beyin, beynin üst bölgeleri ve sinir hücreleri oluşur. Cenîn bu dönemde hayatta ihtiyaç duyacağı ve insanî fiilleriyle iradî tasarruflarını yerine getireceği bütün organlara sahip olur. Bunlarla da duygu, düşünme, hatırlama ve hayal gibi soyut ameliyeleri gerçekleştirir. 40
A. Birinci Merhale
Sağlam Karargah
Nutfe, lügatta az ya da çok saf su demektir.41 Istılahta ise erkeğin üreme hücreleri (sperm), kadının üreme hücresi (yumurtacık) ve aşılanmış yumurta anlamlarına gelmektedir.42 Kur’an’daki kullanımda ise “nutfe”nin “zigot (döllenmiş hücre)” anlamı öne çıkmaktadır.43
Kadınla erkeğin birleşmesinde, erkekten ayrılan 200-300 milyon spermden ancak birkaç yüz tanesi yumurtaya kadar ulaşabilir. İlk temasa geçen hücre ise yumurtayı döller ve yumurta hücresi zarına tutunur. Bir kaç dakika sonra dış zar birbirine kaynar. Bu sırada yumurta diğer spermlerin tutunmasına mani olabilmek için spermi içine çeker ve dışardaki spermleri uzağa iten kimyasal salgılar. Sonuçta içine başka spermlerin giremeyeceği bir zar oluşur ve bu zar gittikçe sertleşir. Sperm ve yumurta hücresinin tüp içerisinde birleşmesi yani döllenmesi sonrası oluşan yeni tek hücreye zigot(nutfe) adı verilir. Zigot bölünerek rahim içerisine doğru ilerler ve rahme yapışarak yerleşir.44
İnsanın bir ağaç gibi rahimde büyüdüğünün farz edildiği bir zamanda yaratılmanın bütün safhalarını ayrıntısıyla anlatan Kur’an-ı Kerim, spermin içeriye, ondan başka hiçbir şeyin giremeyeceği korunaklı bir yerde zigota dönüştüğünü haber vermiştir; “Sonra onu (spermi) sağlam bir karargâhta yumurtanın içine girerek nutfe/zigot haline getirdik.”. Zigotun sağlam bir karargahta geliştiğini Ümmi olan Hz. Muhammed’e45 Allah Azze ve Celle’den başka kim bildirebilirdi?!46
Nutfe İçerisinde Şekillenen Varlık
İnsanın saç ve göz rengi dahil olmak üzere yüzlerce karakteristik özelliği yumurtayla birleşen spermin içerisinde “nutfe” halinde iken vardır. Bilim adamları bu durumu ancak asırlar sonra tesbit edebilmiştir. Cenînin nutfe içerisinde ilk buluşmada insan olarak şekillediğini bildiren şu ayetin, insanı yaratan ve ona şekil veren Allah’tan başka bir güce isnadı söz konusu olabilir mi?! “Kahrolası (inkârcı) insan! Ne nankördür o! Allah onu neden yarattı? Bir nutfeden (bir damla sudan) yarattı da ona insan şeklini verdi.”47 Ayete göre sperm cenîne dönüşürken insan olmanın pek çok özelliğini taşımaktaydı. İğne ucundan daha küçük olan cenîndeki özellikleri bir insanın Miladi 7. asırda vahiy olmadan bilmesi tahayyül edilebilir mi?!
Cinsiyetin Belirlenmesi
Kur’an-ı Kerim, cenîn nutfe halindeyken cinsiyetin belirlendiğini haber vermektedir, “Şüphesiz O, iki cinsi erkeği ve dişiyi, (rahme) atıldığında az bir sudan (meniden) yaratmıştır.”48 Ayet, nutfenin(döllemiş hücre) spermin, yumurtanın içine girmesiyle oluştuğunu bildiriyor. Bilim adamları -nutfenin bu döneminde- cinsiyetinin erkek mi, kız mı olduğunu ancak 1932’de icad edilen elektronik mikroskopun gelişmiş modelleriyle belirleyebildi. Kur’an-ı Kerim ise Miladi 7. asırda sperm yumurtanın içine girdiğinde cinsiyetin belirlendiğini haber veriyor. Bununla alakalı yarım asır öncesinde yazılan tıp kitaplarıyla asırlar önce telif edilen tefsirler mukayese edildiğinde görülecektir ki, pek çok müfessir cinsiyetin nutfe aşamasında şekillendiğini söylemiştir.
Nutfe’nin Yürüyüşü
Erkeğin spermi, kadın yumurtasıyla birleştikten sonra nutfenin(döllenmiş hücre) rahme yerleşene kadar seyri devam eder. Bu konuda Allah Rasûlü ﷺ şöyle buyurmaktadır, “Nutfe, rahimde kırk yahut kırk beş gecede yerleştikten sonra, ona görevli melek gelir ve, ‘Ya Rabbi, şu mahluk şaki mi olacak, said mi olacak?’ diye sorar. Bu iki halden biri yazılır. Melek tekrar, ‘Ey Rabbim, erkek mi olacak yoksa dişi mi?’ diye sorar. Yine bu ikisinden biri yazılır. Ameli, yaşadığı müddet içinde yeryüzündeki ayak izleri, eceli ve rızkı hep yazılır. Sonra bunların yazıldığı sayfalar dürülür. Artık o sayfalara ne bir ekleme yapılır ne de onlardan bir şey eksiltilir.”49 Bilim adamları, spermin, yumurtanın içerisine girdikten sonra nutfe olarak rahme doğru ilerlemesinin belli bir zaman devam ettiğini, rahme ulaştığında ilerlemenin durup, nutfenin oraya yerleştiğini söylemektedir. Allah Rasûlu de ﷺ, spermin döllenmeden sonra rahme yerleşene kadar sabit olarak bir yerde durmadığını, cinsiyetin de bu süreçte yaratılıp, melek tarafından yazıldığını belirtmektedir. Görüntüleme cihazlarının olmadığı bir zamanda Allah Rasûlü’nün ﷺ rahimlerdeki seyir ve istikrardan bahsetmesinin vahiyden başka bir dayanağı olabilir mi? Allah Rasûlü’nün ﷺ nutfenin her iki döneminden haber vermesi göstermektedir ki Kur’an-ı Kerim gibi Sünnet-i Seniyye de vahiydir. Bir farkla ki Kur’an Vahy-i Metlüv, Sünnet ise Gayr-ı Metlüv’dür.
Kadınlar Sizin İçin Bir Tarladır
Nutfe rahim duvarını yarar ve açılan toprağın içine giren tohum gibi rahme dahil olur, daha sonra içeriye doğru çekilir ve üzeri örtülür. Bu yüzden Tıp ve Anatomi kitapları bu dönemi “ekim dönemi” olarak isimlendirir. Tıpçılar rahmin bu halini içerisine tohum ekilen toprağa benzetmektedir. Kuran-ı Kerim bilim adamlarının yakın bir zaman önce gözlemleyebildiği bu ilişkiyi asırlar önce haber verdi ve “Kadınlarınız sizin için bir tarladır.” buyurdu.50
“Men” yerinde “Ma”nın Kullanılması
“Allah her dişinin karnında ne taşıdığını, rahimlerin neyi eksiltip neyi artırdığını bilir. O’nun katında her şey bir ölçü iledir.”51 Sperm yumurtanın içine girdiğinde ceninin cinsiyeti belli olmasına rağmen ayette akıllı varlıklar için kullanılan “من “ yerine akılsızlar için olan “ما” kullanılmış ve “اللّهُ يَعْلَمُ من تَحْمِلُ كُلُّ أُنثَى” denilmemiştir. Bununla ise “nutfe”de yaratılan saç renginden göz şekline kadar kitaplık çapta özelliklere nisbetle cinsiyet sıradan bir hadisedir. “ما” ile buna işaret edilmektedir.
Rahimde Eksilme ve Artma
Annenin yumurta ve babanın sperm hücresi döllenip birleştikten sonra bölünerek çoğalır. Daha sonra bir kısım hücreler plasentayı(bebek eşi) oluşturur, geri kalanlar da farklılaşarak bebek tarafını oluşturur.52 Ayette zikredilen “eksiltme” bebek eşinin oluşması sürecindeki bölünmeyi ve buna bağlı olarak “nutfe”deki ayrılmayı; “وَمَا تَزْدَادُ” artırmak ise geride kalan nutfenin büyüyerek çocuğun oluşmasını anlatmaktadır. Nitekim “nutfeden” ayrılan “bebek eşi” yarım kilo ağırlığında kalırken nutfe büyüyüp çocuk olur.
Kur’an’ın, nutfeden ayrılıp “bebek eşine” dönüşen hücrelerin kopmasıyla yaşanan küçülmeyi, geri kalan kısmın ise büyüyerek bebek olmasını haber vermesi mucizeden başka bir şekilde izah edilemez.
B. İkinci Merhale
Nutfe belli bir zaman sonra “alaka”ya dönüşür. Nitekim Allah Teala, “Sonra o nutfeyi alaka (yapışan şey) hâline getirdik.”53 buyurmaktadır. Bu, cenînde yaşanan ikinci büyük dönüşümdür.
Alaka Mucizesi
Lügatte “alaka” bir şeye tutunmak ve yapışmak anlamına gelir. Her çeşit kana “alaka” dendiği gibi, kelimeyi “donmuş kan” olarak anlayan müfessirler de vardır.54 Alak Suresi’nde yaratılma, bu ikinci merhaleye isnat edilerek insanın “alak”tan yaratıldığı haber verilmiştir.55 Arapça’da sülüğe de “Alaka” denir. Bir “alaka” olan cenînle, sülük arasında şöyle bir münasebet vardır. Göletlerde yaşayan sülükler su içerken koyunların ve sığırların ağzına yapışarak kan emerler. Suyun içindeki “alaka”nın konumu ne ise nutfeden “alaka”ya dönüşen ceninin durumu da o dur. Cenîn de alaka da su ile kuşatılmıştır.
Sudaki “alaka” ineklerin ağzına yapışarak, kadındaki “alaka” da rahme yapışarak kan emer. Nutfe’nin “alaka”ya dönüşüp rahme yapışmasını ve sudaki “alaka” gibi kanla beslenmesini, bu yüzden de “alaka”ya benzetilerek muşahhas hale getirilmesini, insanı yaratan Allah’tan başka bir gücün, Allah Rasûlü’ne ﷺ öğretme imkanı var mıdır?!
Mudğa
“Çiğnenmiş bir parça et”56 anlamına gelen “mudğa”, cenînin “alaka”dan sonraki merhalesine verilen addır. Bu dönemde “alaka” üzerinde, sanki dişlenmiş gibi bir görüntü oluşur. Emriyolog Kîb Mor, mudğa ile çiğnenen bir şey arasındaki benzerliği gösterebilmek için yerden bir parça toprak alır, dişleriyle çiğner sonra da onu, mudğanın yanına koyar ve şöyle der, “Bu, cenînin ‘mudğa hali’, diğeri ise dişlerle çiğnenerek yapılan mudğa.”.57
Mudğa ağızda çevrilen bir çiğnem gibi bir şekilden başka şekle girer lakin üzerinde diş izlerine benzeyen işaretleri hep muhafaza eder. Bir pirinç tanesinden çok daha küçük olan cenînin çiğnem şeklinde olduğunu Allah Rasûlü ﷺ vahiyden başka hangi yolla öğrenip, ona “mudğa” diyebilirdi?!
Cenînin kemikleri bu “mudğa”dan neşet eder. Kur’an-ı Kerîm bu durumu şu şekilde anlatmaktadır, “Alakayı mudğa (bir çiğnem et) yaptık, bir çiğnem eti kemik(lere) çevirdik (ve) o kemiklere de et (kaslar) giydirdik.”58
Bütün Unsurları Henüz Yaratılmamış
Bir Cenîn
Mudğa bir anda kemiğe dönüşmez. Bir kısmında hücreler tam olarak şekillenmezken diğer bölümünde insan cisminin esasını teşkil eden mudğa, ancak nihaî aşamaya yaklaşır. Kur’an-ı Kerim bu durumu şöyle izah etmektedir; “Biz, gerçekten de sizi(n her birinizi) topraktan, sonra zigottan, sonra alakadan, sonra (temel özellikleriyle) teşekkülü tamamlanmış ama (bütün unsurlarıyla) henüz tamamlanmamış bir ceninden yarattık.”59 Cenîn bu haldeyken onda organların bir kısmının teşekkül ettiğini, diğerlerinin ise henüz ortaya çıkmadığını Ümmi bir Peygamber’in haber vermesi mucizeden başka nasıl izah edilebilir?!
Kırk İki Gün Hadisi
Altıncı haftanın sonuna geldiğinde pirinç tanesinden daha küçük olan cenînde beyin, gözler, ağız, iç kulaklar, kalp, akciğerler ve sindirim sistemi şekillenmeye başlar. Bu dönemde cenînin kulakları küçük nokta şeklindedir. Kol ve bacakları da şekillenmeye başlamıştır. Mikroskopla on binlerce defa büyüterek gözlenebilen yaratılış evrelerini Allah’ın vahyi olmadan Hz. Muhammed’in ﷺ öğrenip, haber vermesi mümkün müdür?
Allah Rasûlü’ne ﷺ anne rahmindeki çocuğa dair hangi görüntüler getirildi de şöyle buyurdu, “Nutfenin anne rahmine düşmesinin üzerinden kırk iki gün geçince Allah Azze ve Celle ona bir melek gönderir, “mudğa”ya insan şekli verir, kulağını, gözünü yarıp ortaya çıkarır, cildini, etini ve kemiğini oluşturur.”60
Kemik Önce Yaratıldı
Yakın zamana kadarki eserlerde cenînde önce etin sonra kemiğin yaratıldığı belirtilirdi. Lakin Kur’an-ı Kerîm, “”Etten kemikler yarattı.”61 buyurarak kemiğin önce olduğunu haber vermiştir. Allah Teala daha sonra bu kemiklere adale giydirdi. Bir İngiliz üniversitesinde hoca önce etin sonra kemiğin yaratıldığını anlatmış, yıllar sonra kemiğin önce yaratıldığını keşfedince, derste öğrencilerine önemli bir buluşa imza attığını, kemiğin önce yaratıldığını söyleyince, talebeler arasında bulunan bir müslüman “Hocam! Kur’an Kerim bunu on dört asır önce haber verdi.” deyince, hoca bunun imkansız olduğunu söyler, nihayet talebe İngilizce bir mealden okuyunca hoca önceliğin Kur’an’a ait olduğunu kabul eder.
C. Üçüncü Merhale
Kemiklere adale giydirildikten sonra cenînde üçüncü merhale başlar. Bu merhalede cenin gelişmeye, beden de büyümeye devam eder ve nihayet ruhu taşıyacak bir yapıya ulaşır. Ayette geçen “أَنشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ” terkibi, Allah Teala’nın cenîni başka bir şekilde inşa edip ruhu ona yerleştirmesi anlamındadır.
Bu merhalenin iki önemli hadisesi, cenînin maddi manada gelişiminin devam etmesi ve ona ruh üflenmesidir. Bu yüzden Allah Teala bu hadiseyi şöyle ifade buyurmuştur, “Nihayet onu bambaşka bir yaratık halinde inşa ettik.”62
Kainat’ta hiçbir şey maddeden ve ruhtan yaratılan insana benzemez. O, Kur’an’ın haber verdiği gibi bambaşka bir varlıktır; Hayvan doğar, büyür, gelişir, hayvan olarak yaşar ve hayvan olarak ölür. İnsansa büyür, dahi, alim, mütefekkir, muslih, kaşif ve mucid olur. Çünkü o ruhuyla bambaşka bir varlıktır.
Bugün bilim, cenînin maddî oluşum safhalarının hangisinde his ve duyguların devreye girdiğini, ruhla bedenin ne zaman ve nasıl birleştiğini bilmekten acizdir. Bu yüzden yaratılışa dair tasnif ve tayinler yapılırken hala pek çok meselede susan Tıp ve Biyoloji, Kur’an-ı Kerîm’i dikkate almalı ki keşif yolculuğunda mesafeler daha hızlı kat edilsin.
Bilim önüne mani olarak konan evrimci tabuları yıkar, Kur’an-ı Kerim’in Allah Tela’nın “cenini bambaşka bir yaratık olarak inşa ettiğini” haber verdiği dönemi, dört ayın sonunda ruh üflendiğini haber veren hadisle birlikte okursa taassub kaybedecek, ilim ve irfan kazanacaktır.
Sonuç
Allah Azze ve Celle, “Sizi annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır.”63 ayetiyle insanları üç karanlık içerisinde, üç aşamada yaratttığını haber vermektedir. Emriyologlar da cenînin anne karnındaki gelişiminin üç embriyolojik aşamadan geçerek tamamladığını söylemektedir.64 Buna göre yaratılış merhalelerini “nutfe”, “mudğa” ve ruhun üflenmesiyle başlayan ve insanı bütün canlılardan ayıran ruh aşaması olarak tasnif edebiliriz. Eşi vefat eden bir kadının dört ay on gün iddet beklemesiyle65 cenîne ruhun üflendiği dördüncü ay arasında da bu cihetle bir münasebet vardır.
Evrim yaratılışı inkar etmek için uydurulan bir teori, zigotun yumurtayla buluşması sonucu başlayan yaratılış süreci ise, Allah Teala’nın kanunlara bağladığı bir hakikattir. Bir mucize olan yaratılışı daha iyi anlayabilmek için mucez ve mu’ciz bir kelam olan Kur’an-ı Kerim üzerinde daha derin okumalar yapma mecburiyetimiz var. İslami İlimler okuyan öğrencilerin bir kısmı Tıp Fakültelerinde alanında uzman hocalar riyasetinde master ve doktora yaparsa Kur’an-ı Kerim’in yaratılışla alakalı mucizevi beyanları daha derinlikli anlaşılacaktır.
Olmayan, olma ihtimali de olmayan Evrim masal, Yaratılış ise hakikattir. Yaratılış, binlerce yıldır milyarlarca defa tekrar ederken, yazılı hiçbir kaynakta Evrim’in olduğuna dair kayda değer tek bir malumat yoktur. Yaratılış kanunlarını bırakıp Evrim’i almak hayatta en hakiki mürşit masaldır demekten farksızdır.
Necip Fazıl, Kur’an’da Evrim’in olabileceğini, insanın olmasa da maymunun insandan gelebileceğini söyleyen Süleyman Ateş’in hükmünü kıymetlendirme noktasında şöyle der; Maymunun insandan geldiği iddiasında bulunan bu adam şöyle bir vesika gösterebilir; “Bana bakın da insandan neler gelebileceği üzerinde ibretle düşünün; ve artık maymunu da insandan gelmiş kabul edin.”66
Malum olduğunu zannettiğimiz büyük meçhul olan insanı, vahyin gölgesinde anlama cehdimiz olursa insanlık Evrim Masalından bütünüyle kurtulacak ve Yaratılış hakikatiyle yüzleşecektir.
Dipnotlar
* Türkçe ve Arapça metinlerin çoğunluğu mana üzere iktibas ya da terceme edilmiştir.
1- Bu yazı, Harran Üniversitesi’nin 30 Kasım- 2 Aralık 2017 tarihleri arasında düzenlediği Uluslararası Yaratılış Kongresinde “Kur’an-ı Kerim ve İnsanın Yaratılış Evreleri” başlığıyla tebliğ olarak sunulmuştur.
Bu yazıya katkıda bulunan Dr. Ahmet YAZICI kardeşime teşekkür ediyorum.
2- Fâtır, 27-28.
3- Süleyman Ateş, Kur’an-ı Kerim’e Göre Evrim Teorisi, İlahiyat Fak. Dergisi, 1972, c. 20, sy. 1, 131.
4- Bakara, 65; وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ الَّذِينَ اعْتَدَواْ مِنكُمْ فِي السَّبْتِ فَقُلْنَا لَهُمْ كُونُواْ قِرَدَةً خَاسِئِينَ
5- Muhammed el-Emîn el-Hererî, Hadâiku’r-Ravhi ve’r-Rayhan, Dâru’l-Minhac, Cidde, 2009, I, 466.
6- Nisa, 1.
7- Zümer, 6. خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَأَنزَلَ لَكُم مِّنْ الْأَنْعَامِ ثَمَانِيَةَ أَزْوَاجٍ يَخْلُقُكُمْ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ خَلْقًا مِن بَعْدِ خَلْقٍ فِي ظُلُمَاتٍ ثَلَاثٍ ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّى تُصْرَفُونَ
8- Âl-i İmran, 59;
9- Secde, 7.
10- Hicr, 26.
11- Mü’minun, 12-14. İbn Abbas, Şa’bî, Ebû’l-Âliye, Dahhak, İbn Zeyd gibi sahabe ve tabiun kuşağından pek çok müfessir, ayetin, ‘Sonra onu başka bir yaratılışla insan haline getirdik.’ kısmıyla yaratılışın tamamlanmasının ardından gerçekleşen ruh üflemesinin kastedildiğini belirtmektedir. Bkz. Ebû Ca’fer Muhammed İbn Cerîr et-Teberî, Camiu’l-Beyân an Te’vîli’l-Kur’an, Dâru’s-Selam, Beyrut, 2007, VII, 5910; Ebû Muhammed Abdulhakk İbn Atıyye, el-Muharreru’l-Vecîz fî Tefsîri’l-Kitabi’l-Azîz,Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 2007, IV, 138; Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî, el-Cami’u li Ahkâmi’l-Kur’an, Dâr-u İhya-i’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut, 2002, XII, 75; وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن سُلَالَةٍ مِّن طِينٍ ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فِي قَرَارٍ مَّكِينٍ ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ
12- Buhari, Kader, 1; Bed’ül-Halk, 6; Enbiya, 2; Tevhid, 28; Müslim, Kader, 1; Ebu Davud, Sünnet, 17; Tirmizi, Kader, 4. إِنَّ أَحَدَكُمْ يُجْمَعُ خَلْقُهُ فِي بَطْنِ أُمِّهِ أَرْبَعِينَ يَوْمًا نُطْفَةً، ثُمَّ يَكُونُ عَلَقَةً مِثْلَ ذلِكَ، ثُمَّ يَكُونُ مُضْغَةً مِثْلَ ذلِكَ، ثمَّ يُرْسَلُ إلَيْهِ الْمَلَكُ فَيَنْفُخُ فيهِ الرُّوحَ، وَيُؤمَرُ بأرْبَعِ كَلِمَاتٍ: بِكَتْبِ رِزْقِهِ وَأَجَلِهِ وَعَمَلِهِ وَشَقِيٌّ أوْ سَعِيدٌ.
13- 130 günlük bir zaman kastedilmektedir.
14-Guneymi, a.g.e., 266.
15- Müslim, Kader 1.
16- Muhammed el-Emin b. Abdullah el-Hererî, el-Kevkebu’l-Vehhâc ve’r-Ravdu’l-Behhâc fî Şerh-i Sahihi’l-Müslim b. el-Haccâc, Dâru’l-Minhâc, Cidde, 2009, XXIV, 517-8.
17- Müslim, Kader, 1.
18- el-Hererî, el-Kevkebu’l-Vehhâc, XXIV, 517-8.
19- el-Kahtânî, a.g.m., 166.
20- Ahmed Şevki İbrahim, Metâ Bedet Hayatu’l-İnsan, 76; Vefa Guneymî, ed-Devâbidu’ş-Şer’iyye li’l-Mumaresâti’t-Tıbbıyyeti’l-Muteallika bi’l-Mer’a, Dâru’s-Sumey’î, Riyat, 2009, 272.
21- el-Kahtânî, a.g.m., 166.
22- İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, XI, 490; Guneymî, a.g.e., 273.
23- Buhari, Kader, 1; Bed’ül-Halk, 6; Enbiya, 2; Tevhid, 28; Müslim, Kader, 1; Ebu Davud, Sünnet, 17; Tirmizi, Kader, 4, 8.
24- Mü’minun, 14.
25-İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, XI, 490.
26- Kurtubî, , a.g.e., VIII, 12.
27- Kurtubî, a.g.e., VIII, 12; İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, XI, 494.
28- Kurtubî, a.g.e., VIII, 12.
29-İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb fî Ricâli’l-Hadîs, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 2004, V, 548-50.
30- Bu terkip, hadisleri 40, 45, 42 rakamlarından dolayı muzdarip gören Hayreddin Karaman Hoca’nın işkalini de gidermektedir. Farklı rakamlar alt ve üst sınırı belirtmektedir.
31- el-Kahtânî, a.g.m., 171-2..
32- Bkz. http://quran-m.com/quran/article/2309.
33- Bkz. Nayif Munir Faris, el-I’cazu’l-Ilmî fi’l-Kur’an-ı ve’s-Sunne, Mektebet-u İbn Kesîr, Kuveyt, 2011, I, 212.
34-Abdurrahim Hayrullah eş-Şerif, Şubuhat Havle Merâhili’l-Cenîn,http://quran-m.com/quran/article/2309/
35- İnsan, 2.
36- Nuh, 13, 14.
37- Zümer, 6. يَخْلُقُكُمْ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ خَلْقًا مِن بَعْدِ خَلْقٍ فِي ظُلُمَاتٍ ثَلَاثٍ ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّى تُصْرَفُونَ
38- Nuh, 13-14. مَّا لَكُمْ لَا تَرْجُونَ لِلَّهِ وَقَارًا (١٣) وَقَدْ خَلَقَكُمْ أَطْوَارًا
39- Nayif Munir, a.g.e., I, 213.
40-Muhammed el-Barr, el-Cenînu’l-Müşevveh ve’l-Emradu’l-Verâsiyye, Dâru’l-Kalem-Dâru’l-Menâr, 1411, 35-48; el-Kahtânî, a.g.m., 168-170.
41- Ebü’l-Fadl Cemalüddin Muhammed b. Mükrem İbnü’l-Manzûr, Lisânü’l-Arab, Beyrut ts., IX, 334.
42- el-Mevsûatü’l-Fıkhiyye’de şöyle denmektedir; “Bazı müfessirler, nutfenin yalnızca erkeğin spermi olduğu görüşünü benimsemiştir. Gerekçe olarak da insanın,“Tazyikle atılan bir su”dan” (et-Târık 86/6) yaratıldığını bildiren ayeti göstermiş bunun da erkeğe ait sperm olduğunu ifade etmişlerdir. Bazıları da bunun erkeğin spermi ile kadının suyundan oluşan nutfe olduğunu belirtmiştir. Ulema ve müfessirlerin çoğunun kanaati de budur.” Bkz. Vizâretü’l-Evkâf ve’ş-Şuûni’l-İslâmiyye, el-Mesvûatu’l-Fıkhıyye, Kuveyt
1409/1989, “Cenin” maddesi, XVI, 117, 118.
43- İnsan 2; إِنَّا خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن نُّطْفَةٍ أَمْشَاجٍ نَّبْتَلِيهِ فَجَعَلْنَاهُ سَمِيعًا بَصِيرًا
44-http://www.jinekolojivegebelik.com/2012/05/sperm-ve-yumurtanin-birlesmesi-dollenme.html ;https://www.youtube.com/watch?v=iKNPyJi-ouU
45- A’raf, 157.
46- Müminun,13.
47-Abese, 17-19 قُتِلَ الْإِنسَانُ مَا أَكْفَرَهُ
48- Necm, 45-46. وَأَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنثَى ﴿٤٥﴾مِن نُّطْفَةٍ إِذَا تُمْنَى
49- Müslim, Kader.
عَنْ حُذَيْفَةَ بْنِ أَسِيدٍ، يَبْلُغُ بِهِ النّبِيّ صلى الله عليه وسلم قال: “يَدْخُلُ الْمَلَكُ عَلَىَ النّطْفَةِ بَعْدَ مَا تَسْتَقِرّ فِي الرّحِمِ بِأَرْبَعِينَ، أَوْ خَمْسَةٍ وَأَرْبَعِينَ لَيْلَةً. فَيَقُولُ: يَا رَبّ أَشَقِيّ أَوْ سَعِيدٌ؟ فَيُكْتَبَانِ. فَيَقُولُ: أَيْ رَبّ أَذَكَرٌ أَوْ أُنْثَىَ؟ فَيُكْتَبَانِ. وَيُكْتَبُ عَمَلُهُ وَأَثَرُهُ وَأَجَلُهُ وَرِزْقُهُ. ثُمّ تُطْوَىَ الصّحُفُ. فَلاَ يُزَادُ فِيهَا وَلاَ يُنْقَصُ”.
50- Bakara, 233.
51- Ra’d, 8; اللّهُ يَعْلَمُ مَا تَحْمِلُ كُلُّ أُنثَى وَمَا تَغِيضُ الأَرْحَامُ وَمَا تَزْدَادُ وَكُلُّ شَيْءٍ عِندَهُ بِمِقْدَارٍ
52-http://www.jinekolojivegebelik.com/2010/07/plasenta-bebegin-esi.html
53- Mü’minûn, 14.
54- Bkz. Vizâretü’l-Evkâf ve’ş-Şuûni’l-İslâmiyye, a.g.e., “Cenin” maddesi, XVI, 118.
55- Alâk, 2.
56- Vizâretü’l-Evkâf ve’ş-Şuûni’l-İslâmiyye, a.g.e., “Cenin” maddesi, XVI, 118.
57- Nayif Munir, a.g.e., I, 223.
58- Mü’minûn, 14.
59- Hac, 5;يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِن كُنتُمْ فِي رَيْبٍ مِّنَ الْبَعْثِ فَإِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ مِن مُّضْغَةٍ مُّخَلَّقَةٍ وَغَيْرِ مُخَلَّقَةٍ لِّنُبَيِّنَ لَكُمْ وَنُقِرُّ فِي الْأَرْحَامِ مَا نَشَاء إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى
60- Müslim, Kader 3.
61- Mü’minûn, 14.
62- Mü’minûn, 14.
63- Zümer, 6.
64- Williams P., Basic Human Embryology, 1984, s. 64.
65- Bakara, 233.
66- Kısakürek, Necip Fazıl, Rapor1-3, Büyük Doğu Yay., İstanbul, 1993, 263.