Kur’ân-ı Kerîm insan hayatının bütün şubeleriyle alakalı çözüm ve çareler ortaya koyar. O hem bir ibadet, hem ahlak, hem zühd, hem de hukuk kitabıdır. Hiçbir hukuk kitabı onun kadar uzun ömürlü ve müessir olamamıştır.
ABD gibi devletlerin büyük bütçeler harcayarak yapamadığını Kur’ân-ı Kerîm bir ayetle yapmıştır.
Bir ayet bir milleti ayağa kaldırır, bir ayet bir ümmeti teskîn eder. Bir ayet sosyal toplulukları kardeş yapar, bir ayet onlarca yıl süren savaşa son verir. Bir ayet Hattab’ın oğlunu İslâm’ın oğlu Ömer yapar. Fıkıh o ayetlerin tezahürü olduğundan dolayıdır ki insanlar üzerinde hiçbir hukuk sistemine nasip olmayan bir nüfuza sahiptir.
Yirminci yüzyılda ABD, halkını içkinin zararlarından korumak için Kur’ân-ı Kerîm’in “içki yasağı” hükmünü uygulamak istedi. Bu bağlamda (1930) içkinin alım-satımını, üretimini, ihracat ve ithalatını yasaklayan “İçki Yasağı Kanunu” çıkardı. Sinema, tiyatro, radyo gibi iletişim araçlarını kullanarak, kitap ve broşür neşr ederek, ilmî ve tıbbî araştırmalarla desteklenen geniş çaplı bir içki aleyhtarlığı kampanyası yürüttü. Kampanya için 65 milyon dolarlık bir bütçe takdir edildi. İçkinin zararını ve ondan uzak durmayı beyan noktasında 9 milyar sayfaya tekabül eden yayım yapıldı. Kanunun tatbiki için 4,5 milyon sterlin harcandı. İstatistiklere göre kanunun yayım tarihi olan 1930’tan 1933 Ekim ayına kadar geçen süre zarfında 200 kişi öldürüldü, 500 bin kişi hapse atıldı, kanuna aykırı hareket edenlerden kesilen ceza 1,5 milyon sterline ulaştı. Kanuna muhalefetten dolayı 400 milyon sterlin tutarında mal müsadere edildi. Bütün bunların nihayetinde ABD hükümeti 1933 yılı sonlarında “İçki Yasağı Kanunu” nu kaldırmaya mecbur oldu.[1]
ABD’nin ne kampanyalarının ne de kanunlarının gücü insan hayatını pek çok açıdan felakete taşıyan içkiyi yasaklamaya yetti. İnsan, kendi gibi âciz olan varlıkların yasalarına direnmeyi soylu bir eylem olarak gördü ve ABD üç yılın sonunda büyük zararlarla geri adım atmak zorunda kaldı ve yasayı yürürlükten kaldırdı. ABD’nin madde plandaki varlığı insan ruhunda bir karşılık bulmadığından polis gücüyle büyük fesat vasıtası olan içkiyi engelleyemedi.
Allah Rasûlü ﷺ ile İslâm’la tanışan Arap Yarımadası’ndaki insanlar ABD’lilerden daha fazla içki tüketmekteydi. Bundan dolayıdır ki içki kaplarının her birine farklı isimler vermişlerdi. Kur’ân-ı Kerîm içkiye bir süreç bağlamında üç ayetle müdahale etti ve nihaî aşamada onu yasakladı. Bunun için ne sinema çekildi ne tiyatro oynandı ne de mücrimler için hapishaneler yapıldı. Sadece Kur’ân-ı Kerîm, “Onlardan sakınınız ki kurtuluşa eresiniz.”[2] buyurdu, ardından da “Artık vazgeçtiniz değil mi?”[3] çağrısında bulundu. İçki küpünü alan sahabi sokağa koştu, “İnteheyna/Vazgeçtik Ya Rabbi!” dedi. O gün Medine sokaklarından içki aktı. Ne kadınlardan ne de erkeklerden hiç kimse içki yasağına karşı çıkmadı. Olmaz demedi. Ayetle eski hayatlarına -bir daha geri dönmemek üzere- nokta koydu sahabe.
Bir tarafta Müslümanların yaşadığı devletlerin yasaları yapılırken örnek alınan fakat şu kadar bütçe, şu kadar insan kaybı ve şu kadar para cezasına rağmen içki yasağında başarısız olan ABD; diğer tarafta ise askere, polise müracaat etmeden bir ayetle toplumu dönüştüren Kur’ân-ı Kerîm… Batı, hâdisenin bu yönüne vakıf olduğundan dolayıdır ki iki asırdır çeşitli manipulasyonlarla Kur’ân-ı Kerîm’in yolunu kesmeye çalışıyor, Şeriatı -onu tanımayanlar nezdinde- itibarsızlaştırmaya gayret ediyor.
[1]-Abdulkerim Zeydan, el-Medhal, 38.
[2]-Maide, 90.
[3]-Maide, 91.