“Büyük adamların himmeti dağları yerinden söker.” demişler. Müslüman en olmaz gibi görüneni yapmaya, dağları yerinden sökmeye taliptir. “Yapılamaz.” hükmü giyen her işi ancak Müslüman yapabilir, her şeyin en iyisi, en güzeli, en insanî olanını o başarabilir. Hayber’in kapısını Müslüman açar, denizler tutulduğunda gemileri karadan Müslüman yürütür, on akıncıyla on bin kişilik Kilise ordusuna Müslüman meydan okur, her yenilgiden sonra İslam bayrağıyla zuhûr edip mücadelenin seyrini Müslüman değiştirir. Çünkü Müslüman, her ümmetin bir eceli olduğunu, o ecelin geldiğinde ne bir an geri kalınmayacağını, ne de bir an ileri gidilmeyeceğini bilir; Allah Azze ve Celle murad ettiğinde ateşin onu yakamayacağına , bir asanın denizi yaracağına iman eder. Rabbinin ona şah damarından daha yakın olduğuna , kâfirlerin dağları yerinden sökecek türden tuzaklarını akamete uğratacağına inanır. Müslüman, ölüleriyle birlikte yaşar. Belalar mahşerinde, ölünce Allah Rasûlü’ne, Onun ashabına, Hz. Ebû Bekir’e, Ömer’e, Osman’a, Ali’ye kavuşma arzusuyla teselli olur.
Müminin yüreği Allah Azze ve Celle’ye, dünyası da Ahiret’e bağlıdır. Gününde de, gecesinde de maddeyle mana, dinle devlet, akideyle hukuk iç içedir.
İdeolocyalar Köksüz Ağaç Gibidir
İdeolojilerse büyük görünen lakin yıkıldığında çürüyüp yok olan köksüz ağaç gibidir. Bu yüzden bütün ideolojiler tek bir cephede toplansalar yine de İslam’ın binde bir gücüne ulaşamazlar.
Amerikan Masalı
Muhal farz… ABD’de doktorlar heyeti toplanıp, “Şimdiye kadarki verileri dikkate alarak her insanının yılda bir ay oruç tutmasının insan sağlığı için gerekli olduğu, oruç tutanların daha az hasta olacağı, buna bağlı olarak da devletin sağlık giderlerinde ciddi anlamda bir düşüş olacağı kanaatine varmıştır.” şeklinde bir basın açıklaması yayımlayarak devlete orucu kanunlaştırmayı önerse, ABD Kongresi de bunu kanunlaştırsa, Amerika oruç için belirlenen ayda vatandaşlarının kapalı mekanlarda yemek yemelerinin önüne geçebilir mi?! Hayır. Hiçbir devlet kameranın olmadığı noktalarda insanları ekmeğe, suya karşı olduğu gibi harama, yalana karşı da oruç tutturamaz. Bunu ancak maddeyle mana, Dünya ile Ahiret, insanla onu yaratan Allah Azze ve Celle arasında güçlü bir bağ kuran ve insana, “Sen âla külli hâl Rabbinin murakabesi altındasın” şuurunu veren İslam yapabilir.
Bunu Ancak İslam Yapar
Çöken aileyi, şehvetin esiri olan gençliği yeniden İslam ayağa kaldırabilir. Fuhuş albümüne dönen gazeteleri, muzahrafat kanalı ekranları İslam ıslah edebilir. Amirle memur, çalışanla işveren arasındaki derin uçurumları, sultana da temizlik işçisine de Arafat’ta “izâr” ve “rida”dan oluşan iki parça elbise giydiren, siyahla, beyazı camide aynı safta toplayan İslam giderebilir. Kapitalizma’nın fesadına, Sosyalizma’nın malı tanrılaştırıp, insanı köleleştiren köhne anlayışına İslam son verebilir. Çünkü insanla Allah arasında, Dünya ile Ahiret arasındaki sılayı sadece İslam kurar. “Yaptığından sual edilemez.” gibi görünen insanların da öleceğini ve Hâkimler hâkimi olan Allah Azze ve Celle’nin huzurunda hesap vereceğini İslam söyler.
Aile Hukukuyla Namaz Arasında Nasıl Bir Alaka Var?
Bakara Sûresi’nde onlarca âyet-i kerîme, aile hukukundan bahseder, ardından, “Namazı ve orta namazı aksatmadan kılın, Mâsivadan Mâveraya uzanan bir şuurla Allah’ın huzurunda durun.” buyurur. Bir âyetin diğer bir âyetten sonra gelmesinin mutlaka bir hikmeti olduğuna ve bu hikmetlerin de ancak uzun okumalar ve derin tefekkürler neticesinde anlaşılabileceğine göre, aile hukukuyla namaz arasında nasıl bir münasebet vardır ki Rabbimiz tertibin bu şekilde olmasını murad etti?!
Gömülürken Yüceldiğini Zanneden Zavallılar
Allah Azze ve Celleyle irtibatı kaybeden toplumlarda kadın ya diri diri toprağa gömülür ya da podyumlara… Klasik Cahiliyye Devrinde toprağa gömülüyordu, şimdi ise ekranlara, sahnelere… Aradaki temel fark ise klasik cahiliyyede gömüldüğünü biliyordu; Modern cahiliyyede ise gömülürken yüceldiğini zannediyor.
Allah’a isyan eden toplumların en zavallı varlığı kadındır. Kumarhanede, meyhanede, eğlence merkezlerinde on beş-yirmi yıl kullanılıp, terkedilen bir şehvet oyuncağı gibidir. Çocuk yapamayacak çağa geldiğinde ise yalnızlığa terk edilir. Kendisi gibi bir ihtiyar adam bulabilirse onunla birlikte yaşar, yoksa evinde çaresiz bir halde ölümü bekler.
İslam, kadını merkezinde annelik olan bir hayatı yaşamaya davet etti. Erkeğe olduğu gibi ona da yükümlülükler yükledi, haklar verdi. -Yukarıdaki suale cevap hükmünde- Allah Azze ve Celle, Sûre-i Bakara’da boşama, İddet, süt emzirme gibi hususlardan sonra “namaz”dan bahsederek, sanki şu esas noktaya işaret etmiştir, “Ey İman Edenler! Allah’ın aileye ve kadın haklarına dair hükümlerini ancak namaz kılıp Rabbiyle sıla yapanlar uygulayabilir. İmanı olan bir erkek, eşini aşağılayamaz, kapı dışarı atamaz, nafaka kazanmaya zorlayamaz.”. Namazı yani Rabbiyle sılası olmayan insanların, güçlü oldukları hallerde başkalarının hukukunu korumaları nadirattandır.
Ahlaksız Uygarlığa Kusursuz Sadakat
Namazı olmayan toplumlar aile fecaatiyle doludur. Avrupa’da evlilik oranı hızla düşüyor. Bunun baş nedeni ise erkeklerin ayrıldıktan sonra ömür boyu nafaka ödeme zorunluluğudur. Batı’nın aile hayatı bu iken hala ideolojisini pazarlama peşinde olmasını ve mustagriplerin bu ahlaksız uygarlığa kusursuz sadakatini Üstad Necip Fazıl’ın şu kelimelerinden daha güzel ne ifade edebilir, “Serbest verem ve sıtma, mahpus gümrükte ilaç.”
Günah Cenneti
Avrupa’da bir baba, bir kızla evlenmek isteyen oğluna, “Oğlum o kızdan vazgeç!” der. Çocuk, “Niçin?” diye sorunca babası, “Çünkü, o kız senin kardeşin” cevabını verir. Çocuk annesine babasının niçin öyle dediğini sorunca Anne; “Evladım! O adam da senin baban değil” der. Mustagriplerin ve bizdeki çağdaş İslamcı Kadın Derneklerinin kusursuz sadakat gösterdiği Batı, Kadının erkeğe, erkeğin de kadına ihanet ettiği günah cennetidir.
Diriltici Uyarılar
Dağılan insanlığı dünyanın en kadim müessesesi aile çadırında toplayan, erkeğe kadının, kadına da erkeğin hukukunu çiğneme noktasında “Allah’tan kork! Kanun önünde suçsuz olman Allah’ın mahkemesine ‘zalim’ olarak hüküm giymene mani olmaz.” diye diriltici uyarılar yapan İslam’la insanlık rahata erebilir. Bunun için namaz olmazsa olmaz bir vasıtadır. Lakin ruhundan ve manasından mücerred bir namaz ne kulun Allah’la sılasını kurabilir ve ne de Ahkâm-ı İslamiyye’yi hayatına tatbik etme noktasında önünü açabilir.
Ruhundan ve manasından mücerred bir namaz, sadece şekil ve suret itibariyle var olan ölü bir kuş gibidir. Milyon tane ölü kuş nasıl bir gerçek bir kuş etmiyorsa, surette kılınan milyon tane namaz da huşu ile kılınan bir namazın kıymetinde olamaz.
Tevhidin ve Teslimiyetin Hülâsası
Dünyanın kaybettiği nizama kavuşması, kulların Allah Azze ve Celle’ye sıla yapıp yeniden sorumluluklarını kuşanmalarına bağlı olduğuna, bunun en müessir yolunun da namaz olduğu zahir olduğuna göre, niçin namaz kılan milyonlarca Müslümanın dünyasında nizam yok?!
Seccadeden Cemiyet Meydanına Namaz
Namaz, bir Müminin her mevzuda Allah ve Rasûl buyrukları önünde eli bağlı bir halde, “İşittik ve İtaat ettik” sözünü verdiği tevhidî bir teslimiyetin hülâsasıdır. Namaz seccadenin üzerinde kıyam, rukû ve secdeyle; cemiyetin bütün noktalarında ise Allah’ın ve Rasûlü’nün buyruklarına teslimiyetle kılınır. Cemiyetle namaz arasında etle tırnak gibi bir alaka vardır. Namazın sılaya dönüşebilmesi noktasında Allah Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır, “Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa karşılıklı hakların korunduğu bir iş/amel-i sâlih yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ona ortak koşmasın.”
Allah Yolunun Açılması Hali: Namaz
Namazda Allah’a ulaşmanın çaresini arayanlar, namazın öncesinde ve sonrasında Onun(cc) buyruklarını hayatlarına tatbik eder, amel-i salih işler. Namaz kılan lakin devlet ve millet malını gasp eden bir adam, kıyamıyla, rükûsuyla, secdesiyle seccadenin üzerinde vuslatı arasa da, “Yetimlerin mallarını zalimane bir şekilde yiyenler, karınlarını sadece ateşle doldurmuş olurlar.” âyeti onun Cennet yollarını kapatır. Minberde anlattığı İslam’a, cemiyet içerisindeki haliyle “kürsü” olamayan bir hoca, iş yerinde, resmi dairede “Hayır! İslam o değil, budur.” diyemeyen, kadınlı erkekli, senli-benli meclislerde tesettür ve mahremiyet âyetlerini okuyamayan, zulme, gasba, ihanete gücü nisbetinde mani olmayan bir müslüman seccadenin üzerinden kalkmasa da namaz onun için “sıla” olmaz.
Konuşurken ve yaşarken Allah’ın buyruklarından ziyade, nüfûz sahibi insanların ne deyiceğine bakan bir kul için namaz vuslat değil, hukuku çiğnenen bir vebaldir.
Hiç bir orduda bir er normal yoldan Genel Kurmay Başkanıyla irtibat kuramaz. Ancak teğmene, üsteğmene muhatap olabilir. Fakat er taekwondo, karate, güreş gibi bir spor dalında dünya şampiyonu olur, orduya altın madalya kazandırırsa, bu başarısının karşılığı olarak Genel Kurmay Başkanı onu bizzat çağırıp tebrik eder. Allah Azze ve Celle’de “Kim Rabbine kavuşmayı arzuluyorsa, amel-i salih yapsın.” buyuruyor. Kişi, Allah’a götüren bir yol olan namazın sılaya dönüşmesi için müminler insanlığın faydasına olan işler yapacak; sadaka verecek, marufu emredip, münkere “dur” diyecek, doktorsa hastaya, muallimse talebeye, mühendisse kendine tevdi edilen işe sadakat gösterecek, ihanet etmeyecek.
Müslümanlar, namazlarını huşu ile kıldıklarında yeniden Ahkâm-ı İslamiyye’yi hayatlarına hâkim kılacak iradeyi kuşanacak ve amel-i sâlihlerle dünyanın menzilini Cennet yapacak, Ademoğlunun dünyasını da Cennete çevireceklerdir.
Hülâsa
Bütün ideolojilerin insanlara yalan söylediği, cehenneme çevirdikleri dünya gerçeğiyle zahir, İslam’ın yeryüzünü Cennet’e çevirdiği de tarihi bir hakikat olarak sabitse, bu durumda Müminlerin yapacağı tek bir şey var ki o da, namazla Allah Azze ve Celle ve namazla cemiyet arasındaki irtibatı yeniden kurmalarıdır.
Mevcut halimizle zafere çok uzak, ideal olanla ise çok yakınız.