Kapıyı içerden kıranlar, dışardan saldıranlardan, sizinle aynı safta duranlar, hariçten hucum edenlerden daha tehlikelidir. Kafirin düşmanlığı zahir, münafığınki ise senden göründüğünden dolayı yanıltıcıdır. Kafir tahrib, münafık tamir davasındadır.
Küffarın Uç Karakolu
Mümin, Hakk’ın, münafık ise küfrün müslümanlar içerisindeki mümessilidir. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim Bakara Suresini’nin başında kafirleri iki ayetle1 hulasa ederken, sözde müslüman, akidede kafir olan münafıkları ise on üç ayette tafsil eder. Münafıklar, kafirlerin uç karakolunun askerleri gibidir. Zahirde müslümana, hakikatte ise kafire dostturlar. Müslümanların başına bir felaket gelmesi için bekler, müminler ağlarken sevinir, sevinirken ağlarlar. Münafık, “ol”dururken, “öldürmeye”; mümin ise “er”dirmeye taliptir.
Islah Adı Altında İfsad
Münafığın birinci vazifesi ifsad etmek yani eşyayı ve hadiseyi yaratılış gayesi dışında kullanmaktır. Münafık her neye malikse onu bozar. Toprağı, havayı, suyu, ticareti, iletişimi, kadını, erkeği, meyveyı, sebzeyi, eğitimi, siyaseti ifsad eder. Kendilerine “İfsad etmeyiniz.” dendiğinde, “Biz ıslah ediyoruz.” derler. İfsadı, “ıslah” niyetiyle yaptıklarından hem içlerinde insaftan nasibi olanları aldatır, hem de kitlelerin gözünü boyarlar.
Münafık Kur’an’la Aldatır
Münafık, kafir adına çalışır ve Müslümanı, kendiyle, ailesiyle, cemiyetiyle düşman olmaya çağırır. Müslümanın zihninde şüpheler uyandırır, Kur’an-ı Kerim’e ittibasını bildiğinden dolayı, onu Kur’an’la aldatır, ayetleri kendi ideolojisine göre te’vil eder. Muhibleri nezdinde Kur’an, hayatın her şubesine konuşan bir Allah Kelamı olmaktan ziyade bir ahlak kitabı olarak bilinir. Bu yüzden bozulan arabalarını servise götüren insanlar, iç dünyalarında, evlerinde, çarşılarında, cemiyetlerinde sorun olduğunda onu ideolocyaların detayından ibaret olan beşeri müesseselere arz eder. Her aletten kullanım kılavuzuna göre istifade etmeyi tavsiye eden Münafık, insanın sorunlarını Onu yaratan Rabbine değil de, onun gibi mahluk olanlara götürmeyi aklın yolu olarak gösterir. Onlara, “Yapmayın! Yeryüzünde fesad çıkarmayın!” dendiğinde, “Islah ettiklerini, çağın kuralları ne gerektiriyorsa ona göre hareket ettiklerini söylerler.
Boyun Eğme!
Eviyle, eşiyle, kızıyla sorun yaşayan bir insan, kendisi gibi sorun yaşayanların, sorunlarını vahiyden mücerred bir akılla çözebilir mi? Kendi keline sürecek ilacı olmayan, başkasının keline çare olabilir mi?! Kainat dolusu kadar sorunlar, çözümsüzlüğün tezahürüdür. Onun içindir ki, Allah Azze ve Celle şöyle buyurarak kullarını ikaz eder, “Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme.” 2
Yağmurdan Kaçarken Doluya Tutulmak
İnsanın parayla olan münasebetini tanzim etmeye talip olan Kapitalizm, zengin adına fakiri sömürdü. Sosyalizm bu sömürüye mani olma vadiyle ortaya çıktı, taraftar topladı. Sonuçta bağlılarına, “Ben Kapitalizme göre sizi daha az sömürüyorum.” diyebildi. Kurtulma vaadiyle Sosyalizme koşanlar, yağmurdan kaçarken doluya tutuldu, yalanda teselli aradı.
Pazarlama Cihazı: Televizyon
Münafık her ne icat ettiyse onu insanlığın fesadı için kullandı. Üretim, tüketim dengesi üzerine kurulan Kapitalizme yeni pazarlar arama sürecinde ilk olarak gazeteyi keşfetti. Tatmin olmadı, aradı sinemayı buldu. Anlık etkilemeler için yeni bir vasıta aradı, televizyonu buldu, onu piyasaya sürdü. Batılı adamın elinde Televizyon, bir pazar yeri olarak gördüğü dünyaya mallarını pazarlama cihazı oldu.
Televizyon, magazin programları ve gayri ahlaki dizilerle girdiği evlerde kadınla koca, oğulla baba arasını açtı. Şimdi adam bir odada, kadın mutfakta, oğulda çalışma odasında ayrı ayrı kanalları takip etmekte. Ekranlar yatlarda dolaşan, ekranlarda arz-ı endam eden kadınları göstererek, gençlerde “Bütün kadınlar böyledir.” algısını oluşturdu, milyonların evlenmesine mani oldu. Diziye bakan erkekler eş olarak ya manken gibi kadın aradı ya da hayatın dizideki gibi rol yapmaktan ibaret olduğunu zannetti. Filmde hayatın hep iyi yönlerini gören erkek, eşi ya da çocuğu hastalandığında, nafaka temininde zorluk çektiğinde daraldı, bunun kendine has bir hal olduğunu zannetti, aile çatlayıp dağıldı.
Münafık kadroların ifsad ettiği gençler evlilikten imtina eder, çareyi haramda arar. Hayatlarının en verimli yıllarını evle kahvehane ya da otelle bar arasında geçirirler.
Yalan Makinesi
Televizyon, kızına Hz. Fatıma’yı anlatan bir babanın evinde, bütün anlatılanları tekzib eden bir hayatın propagandasını yapar. Televizyon, münafık yönetmenlerin elinde bir yalan ve şehvet makinesidir. İslam’ı irtica, müslümanı mürteci olarak görür. Fatımaca yaşamayı eski zamanlardan tevarüs eden bir özenti olarak sunar. Onun nezdinde İslam kıyafeti bir hayat tarzı olarak değil, ancak tarihsel bir öge olarak saygı görmeyi hak edebilir. Onlara, “Yapmayın!” nesilleri ifsad etmeyin dendiğinde, “Bilakis onları daha özgür olacakları yarınlara alıştırıyoruz.” derler.
Münafık bozmaya memurdur. Daha çok kazanmak, daha meşhur olmak, daha fazla keyif almak için bir şeyi bozması gerekiyorsa, bunda hiç tereddüt etmez. Bozulan her suyun, her gıdanın, her kıyafetin, her binanın arkasında o vardır.
Münafığın Elinde Sanat
Münafığın elinde her şey gibi sanatta, insanı bozmaya vasıtadır. Bütün Kainat’ta, “bedi’ olan Allah Azze ve Celle’nin kudretinin tecellilerini araması gereken sanat, Münafığın elinde insanları Allah’tan uzaklaştırmak olarak tezahür eder. Sinemada, tiyatroda Materyalist bir aklın beslediği sanat ekollerinin hedefi, hakikate ulaşmak değil, Allah’ın Kainat’taki eşsiz yaratmasını, “tabiat kuralları” diye örtmektir.
Yaratılışa Müdahale
İlk icat edilen otomobille, yeni model otomobiller arasında büyük farklar var. Hiçbir devlet bugün mevcut haliyle ilk otomobillerden hiçbirinin trafiğe çıkmasına müsade etmez. İnsan her ne icat ettiyse ilk haliyle, mevcut hali arasında büyük farklar oluştu. Eşyada sürekli bir terakki var. Fakat Allah Teala Hz. Adem’i yarattığında göz yapısı nasılsa, insan şimdi de aynı. Bugün, tıp büyük bir ilerleme katetmesine rağmen hiçbir ateist doktor, “Ben mevcut vücut şeklimi beğenmiyorum. İki göz yeterli değil, iki de başımın arkasında olmalı ya da bir kafada iki kulak gereksiz. Birini cerrahi müdahaleyle aldırayım.” demiyor. Bir eli altı parmaklı olarak doğan bir çocuğun ebeveyni altıncı parmağı aldırmadıysa, çocuk akil-baliğ olduğunda ilk iş olarak altıncı parmağından kurtulmanın yolunu arıyor.
Şeytan, Allah yapısı bu mükemmel yaratılış üzerinde oynamayı emreder. Allah ise eseri olan insan bedeni üzerinde güzelleşmeye matuf değişiklikleri yasaklamış, Efendimiz de bu çerçevede şöyle buyurmuştur, “Allah yüz tüylerini yolan ve yolduran kadına lanet etsin.”. 3
Yakını Uzaklaştıran Bir Alet Olarak Telefon
Tarihi süreç içerisinde insanlar uzaklardaki yakınlarıyla farklı vasıtalarla iletişim kurmuş, hasretlerini, iletişim vasıtalarıyla aldıkları haberlerle gidermeye çalışmışlardır. Telefon zaman içerisinde sair iletişim vasıtalarını da devre dışı bırakacak bir muhtevaya sahip olmuştur. Ne var ki daha sonra icad edilen akıllı telefonlar, uzakları yakınlaştırması için piyasaya sürülen bu aleti tam aksi bir istikamete çevirerek, insanı insandan koparan alet olarak piyasaya sunmuştur. Bugün elinde akıllı telefon taşıyan insanlar birbirlerine en yakınken en uzak gibi durmaktadırlar. Arabada, otobüs durağında, bekleme salonunda yan yana oturanların akıllı telefonları varsa yanlarındakilerin kim olduklarına bakmadan saatlerce çağdaş oyuncaklarıyla meşgul olur, oynar, tweet atar, instagrama girer, facebookta bir şeyler paylaşır.
Futbolizm
Münafık, hafta boyu çalışan, yorulan insanı yüz binlik stadlarda eğlendirmek vaadiyle toplar, yüksek gelirimli, bol küfürlü futbol maçlarıyla onu daha da gerer. Tuttuğu takım kazanınca niçin sevindiğini bilmeyen, yenildiğinde de neden üzüldüğünün farkında olmayan milyonlarca insan bugün futbolizme teslim olmuş durumda. Beşeriyetin kahir ekseriyeti sağlığına zararı olan lakin asla faydası olmayan futbolla, izleyici olarak yakından alakalıdır. “Güçlü Müslüman zayıf müminden daha hayırlı ve Allah’a daha sevimlidir.” buyuran Allah Rasulü ise ashabını bizzat spora teşvik etmiş, onlardan izleyici değil, uygulayıcı olmalarını istemiştir. Bir müslüman koşarken ya da yüzerken “Vücüdum daha güçlü olsun ki, İslam’ı anlatırken yorulmayayım, müdafaa ederken de ayaklarım üzerinde durabileyim.” diye niyet etse yürürken de, yüzerken de ibadet sevabı alır.
Şehvetperestlerin Gelir Kapısı: İnternet
İnternet insanlara büyük kolaylık sağladı. Doğru… Bir ilim adamı büyük maliyetler ödeyerek gidebildiği kütüphanelere internet vasıtasıyla kolayca ulaşabilmekte. İnternet, “hayır” adına büyük hizmetlere vesile olurken, her nev’i ahlaksızlığa vasıta olması itibariyle de tehlikeyle insanlar arasındaki bütün engelleri kaldırdı. Küçük çocukların ahlaksız yayınları görmesine engel, vicdanından başka hiçbir mani yok. İnterneti gelir kapısı olarak görenlere, “Bunlar çocuk, ahlaklarının ırzına geçmeyin” dendiğinde, “Biz kimseyi zorlamıyoruz. Siz de aradan çekilin, özgürlüklere karışmayın.” derler. Televizyon, telefon gibi vasıtaları insanlığın müşterek değerlerini yüceltmek için kullanalım dediğinizde, “Siz teknolojiye karşımısınız?” diyerek, algı operasyonu yapar, münkerlerine dur diyenleri tasfiye ederler. Oysaki biz ne terakkiye, ne de teknolojiye karşıyız. Biz medya patronları daha fazla kazansın diye gencecik kızların ekranlardan arz edilmesinden muzdaribiz.
Dünden Bugüne Oyuncak
Eskiden çocuklar kağıttan, tahtadan oyuncak, çoraptan top yapar eğlenirlerdi. Kapitalizm oyuncak piyasasının büyüklüğünü farkedince, çizgi filim sektörüne el attı, öne çıkardığı kahramanları aynısıyla oyuncak olarak imal edip satışa sundu. Asgari ücretle geçinen insanların çocukları da babalarına filmdeki oyuncağı alması noktasında baskı yaptı. Çocukları eğlendirme ve geliştirme vazifesini îfa etmesi gereken oyuncaklar, aileyi germe ve sömürme vasıtası oldu.
Moda ve Kadın
Üst kattakiler “moda” ile yaşantılarını ve kıyafetlerini alt kata taşımakta. Kadınlar “moda” diyerek açılmakta, moda diye Allah’ın bir emanet olarak kendilerine verdiği bedenlerini teşhir etmekte… Gazeteler, televizyonlar mahrem yerlerini arz eden “ünlü” kadınların pozlarını neşrederek, alt kattakilerin, üst kattakileri taklit etmesini bir hayat tarzına dönüştürmekte…
Hanlardan Otellere
İslam, ticareti en helal kazanma yolu olarak göstermiş, haramın yollarını da kapatmıştır. Buna göre helal dairede, mal ya da hizmet kabul edilen her şeyin ticareti yapılabilir. Modern zamanda ortaya çıkan önemli ticari alanlardan biri de turizm ve otelciliktir. Bilad-ı İslam’da imkanı olanlar hanlar inşa eder ya da her evde misafir için bir oda ayrılır, yolcular meccanen ağırlanırdı. İnsanlar irfan havzasından uzaklaşınca pek çok güzellik gibi misafir ağırlama hususiyetini yitirdiler. Hanların yerini oteller aldı. Ne varki insanların gezip, görüp ibret alması ya da dinlenmesi için yapılan seyahatler özellikle sahil beldelerinde fuhuş turizmine dönüştü. Tek kutsalı para olan otel sahiplerinin elinde oteller, tam bir çağdaş fuhuşhaneye dönmüştür. Onlara, “Niçin böyle yapıyorsunuz?!” dendiğinde, “Ekonomiye katkıda bulunuyoruz. Bu oteller bacasız fabrikalardır. Niçin rahatsızsınız?” derler.
Münafık Evde
Bir adam bir yakınını ziyarete gittiğinde, hane sahibine ya oğlunu ya kardeşini ya da babasını şikayet eder, bir kadın kardeşinin evine misafir olduğunda eşinin, kızının kusurlarını tadat eder ve sürekli bir arada duran yakınları birbirine düşman ederse bu nifaktır. Muhbire hanıma, “Yapma! Söz taşıyarak insanları bir birine kırdırma!” dendiğinde, “Ben haksızlığa tahammül edemem. Bu zulme daha fazla sessiz kalamam; tek derdim hakikatin ortaya çıkmasıdır.” der.
Münafık, kardeşinin evine gider. Eşi harici kıyafetiyle ona, “Hoş geldin” der, sofrayı hazırlar ve daha sonra kendi dünyasına çekilince, Münafık, kardeşine döner, “Bu ne yabanilik, biz insan mı yiyoruz. Bu kadın bize din mi öğretiyor. Bir kadının evine misafir istememesi artık bu şekilde mi ifade diliyor. Ne zamandan beri İslam aile istismarına kılıf oldu.” diye adamla eşi arasını açacak cümleler kurar. Sulha memur olanlar, ifsad tellallığı yapar. Neticede aileler dağılır, çocuklar ortada sefil olur. Ne adam, ne de kadın gün yüzü görür. Onlara, “Böyle yapmayın! Kadınla eşi arasına girmeyin!” dendiğinde “Herkes haddini bilmeli” diye cevap verirler.
Münafık Zulmün Direği, Müslüman Adaletin Otağıdır
Münafık çökertmeye, Müslüman diriltmeye memurdur. Biri ifsad, diğeri ise ıslah eder. Biri konuştukça kardeşi kardeşten uzaklaştırır, diğeri düşmanları da birbirine yakınlaştırır. Münafık zulmün direği, mümin adaletin otağıdır. Münafık tefecilik yapar, eğlence merkezleri kurar, Mümin yetimin başını okşar, yeni iş alanları açar.
Mümin bir tesis kurarken Allah Teala’nın rızası ve insanların maslahatını gözetir; Münafık her adımda hevasını tatmin yolu arar, yalnızca şahsi menfaatlerini dikkate alır. Bu yüzden münafık atom bombası yapar, bir Mümin olan Sultan Süleyman ise sarayı basan karıncalardan kurtulmak için Şeyhulislam’dan “karıncayı kırmak günah mı?” diye fetva sorar.
Mümin, insanlar örtünsün diye kumaş fabrikası kurar, münafık bir kadının ancak eşinin yanında giyebileceği kıyafetleri “sokak kıyafeti” niyetiyle “mankenler üzerinde” teşhir edip pazarlar. “Niçin insanları ifsad ediyorsun?” sualine muhatap olduğunda da, “Millet bütçesine katkıda bulunmak suç mu?” der.
Müslüman, Allah Rasulü’nün ikazı çerçevesinde kız çocuklarını, “Ahirette kurtuluşuna vesile olacak şekilde yetiştirir, Münafık ise onların oyun alanlarında, podyumlarda yarı çıplak halde kendilerini teşhir etmeleriyle gururlanır, “erkekleri kendine hayran bırakan bu kız, benim kızım” demekten arlanmaz.
Müslüman, kızına, “Senin ancak bir erkek arkadaşın olabilir, o da eşindir. Elini, gözünü haramdan koru yavrum!” der; “Münafık ise, açıl kızım utanma, erkeklerle dolaş, daralma” diye tembihatta bulunur, biri evlenir, çoluk çocuğa karışır, diğeri güzelliğini koruyana kadar erkeklerle dolaşmaya devam eder; ellili yaşlara geldiğinde babasını kaybeder, erkekler tarafından terk edilir. Çocukluk arkadaşlarının torunlara karıştığı yıllarda o, çaresiz, yalnız başına evinde ölüm meleğini bekler.
Müslüman kızına, eşin senin kariyer yarışı yaptığın bir rakibin değil, senin ondaki eksikliği, onun da sendeki noksanlığı tamamlayacağı hayat arkadaşındır; Ne sen onsuz, ne de o sensiz yapabilir. Sen yavrularını terbiye edecek, o da aileyi koruyacak. O getirecek, sen pişireceksin. Sen ninni söyleyecek, o nasıl Allah yolunda yürüyeceklerini gösterecek, der.
Münafık, “Oku kızım, mesleğini eline al, kocana ezilme, senin paran varsa benim de var, de. Minnet etme, güçlü kadın ol, baktın olmuyor, ayrıl, özgür yaşa” der. Mümin ise, “Kızım oku, alime, mürebbiye ol fakat bütün bu vazifelerin ötesinde asıl anne ol. Sözünle rehber, hareketlerinle de muallime ol” der.
Mümin, müdrik, Münafık sefihtir. Bu yüzden münafık çocuklarının ekmek parasını kumarda, meyhanede, totoda-lotoda harcar.
Münafığın Bini Bir, Müslümanın Biri Bindir
Mümin, muhatabının insan olmasına, münafık makamına, mevkisine, arabasına, servetine bakar, ona göre bir kıymet verir. Müminin kıymeti ve gücü manasında, münafığın ki maddesindedir. Bu yüzden bir mümin zor zamanlarda bin kafire bedel bir kahraman olarak zuhur eder. Mısır’ın fethi gecikince Hz. Ömer, kumandan Amr b. As’a binlerce kişiden oluşan yardımcı kuvvet yerine, Zübeyr b. Avvam, Mikdad b. Esved, Ubade b. es-Samit ve Mesleme b. Mahled’ten(r. anhum) oluşan dört kişilik bir sahabi ordusu göndermiş, beraberlerindeki notta da, “Bunların her biri bin adama bedeldir” diye yazmıştı. Binlerce askerden oluşan ordunun giremediği Mısır, dört sahabinin bereketiyle fethedilmişti.
Dünya Dolusu Altına Bedel, Bir Oda Dolusu Sahabi
Hazret-i Ömer bir gün dostlarıyla otururken onlara,
– Allah’ın kabul edeceği tek bir dileğiniz olsa, ondan ne isterdiniz? diye bir soru sorar,
Oradakilerden biri:
-Ben, şu oda dolusu gümüşüm olsun da onu Allah yolunda harcamak isterdim! der.
Bir başkası:
– Şu oda dolusu altınım olsun da onu Allah yolunda harcayayım isterim! der.
Bir diğeri:
-Bu oda dolusu mücevherim olsa da Allah yolunda harcasam.” der.
Herkes arzu ettiğini söyledikten sonra oradakiler:
-Ey Ömer, peki sen ne isterdin? diye sordular.
Hazret-i Ömer:
– Ben de, Ebû Ubeyde bin Cerrah, Muâz bin Cebel ve Huzeyfetü’l-Yemânî gibi bir oda dolusu adam isterim ki, onları, Allah yolunda görevlendireyim.” der.
Nifak Semti ve İslam Mahallesi
Münafığa göre insan malından, servetinden, makamından dolayı bir kıymet ifade ederken, Müslümana göre insan infakıyla ve ihsanıyla değerlidir. Bütün serveti olan üç hurmadan birini sadaka olarak veren kişi, hükmettiği milyarlık servetten tek bir yoksulun karnına bir lokma ekmek gitmeyen kişiden daha üstündür. Bu yüzden iflas eden ya da iktidarını kaybeden kişi münafık örfünün cari olduğu semtte nisyana mahkum olurken, müflis ya da mütekaid bir mümin, İslam mahallesinde itibarından hiçbir şey kaybetmez.
Münafık geldiği şu dünyada yer, içer, eğlenir, keyif yapar lakin giderken yanında hiçbir şey götüremez. “Öyleyken, bunlara ne oluyor ki öğütten yüz çeviriyorlar? Onlar sanki arslandan kaçan yaban eşekleridirler.”4 ayetinde ifade buyrulduğu gibi, kendilerine, ölümün, haşrın, hesabın hatırlatılmasından nefret ederler. Kafa konforlarını bozmasın diye babalarının cenazelerini ambulansla hastaneden çalıştığı resmi dairenin ya da iş merkezinin önüne getirtir, oradan alıp -eve uğratmadan- mezarlığa götürür, defnederler.
Herkesin Kendinden Zannettiği Bir Aktör
Münafık her zeminde ve zamanda ayrı konuşur, sürekli bir halden başka bir hale girer, her döneminin ve her sistemin adamı olmayı hayasızlık değil, maharet zanneder. Normal bir insan gibi değil, sürekli rol yapan, başkalarını oynayan fakat hiç kendisi olamayan bir aktör gibidir. Bu yüzden herkes onu kendinden zanneder.
Nifak Halvet İster
Münafıklar, “İman edenlerle karşılaştıklarında, ‘İnandık’ derler. Fakat şeytanlarıyla (münafık dostlarıyla) halvet olduklarında/yalnız kaldıklarında, ‘Şüphesiz, biz sizinle beraberiz. Biz ancak onlarla alay ediyoruz’ derler.”5 Münafık şehirden ve meydandan korkar. Çünkü rüşvet, hırsızlık halvet ister. Bu yüzden camilerin kapıları açık, meyhanelerin camları siyaha boyalıdır. Nikah aleni, kadın ticareti gizlidir. Süt açıkta satılır, süte su karıştırma ameliyesi gizlidir. Ahlaksızlar tevkif edildiklerinde yüzlerini kapatır, aşına haram karıştırmayanlar ise göğüsleri dik, alınları ak yürür.
Münafıklık bir nev’i iman ticaretidir. Mümin, Ahiret’i, münafık dünyayı satın alır. Münafık dünyada zaman zaman kazanır ya da kaybeder. Mümin, mustakim olduğunda hem dünyada, hem ukbada kazanır.
Bize Nifaktan Nefret Eden Bir İrade Lutfeden Allah’a Secdeler Olsun!
Yere düşen bir çekirdeğe, yarılıp kökleriyle yerin altına doğru ilerleme, toprağı delen gövdesine semaya doğru yükselme emirine veren, gövdesinden dalları, onlardan yaprakları çıkaran, vakti geldiğinde ise tomurcukları meyveye dönüştüren Rabbimize; Ömrümüz, bin yıl, her yılı bin ay, her ayı da bin gün olsa; bize iman ihsan edip, Mümin kılmasından ve Münafıklıktan nefret eden bir irade lütfetmesinden dolayı şükretsek yine de bu büyük nimetin milyonda bir hükmünde karşılığını îfa edemeyiz.
Dipnotlar
1 Bakara, 6-7.
2 Kehf, 28.
3 Buhari, Libas, 84; Müslim, Libas, 120.
4 Müddessir, 49-51.
5 Bakara, 14.