Medeniyetin doğurduğu çocuklar şimdi onu boğmak istiyor. İlim, fikir ve harekette “muktedâ bih” olmasını akla ziyan görüyor. Tıpkı bir makama atandıktan sonra müstakim babalarının meclislerinde olmasından hicab duyan sekülarist çocuklar gibi, onlar da küfrün “mani-i terakki” olmakla bühtan ettiği İslam’la yan yana olmaktan rahatsızlık duyuyor.
Burjuvaya Göre İslam
Bugün İslam coğrafyasının en önemli sorunu, İslam’ı “çağa uyumlu bir ahlak nizamı” olarak gören Müslüman burjuvanın, onu hayatın içinden koparan indirgeyici bakışıdır. Her ne kadar burjuva, İslam’ın kız çocuklarını diri diri toprağa gömülmekten kurtardığı, kadına mirastan pay ayırdığı, onu anne olarak yücelttiği, ırka dayalı üstünlük sistemini hükümsüz kıldığı gibi hayırlı amellerinin olduğunu söylese de modern zamanı idare edecek istidada sahip olmadığını bu yüzden ömrünü tamamlayıp dinler tarihi mezarlığına çekilmesi gerektiğini düşünüyor. Bu düşünceyi bazen iki kadının bir erkek şahide denk olduğunu bildiren ayet-i kerimeyi (Bakara: 282) inkâr ederek, bazen de nassa muhalif bir yaşam tarzını benimseyerek izhar ediyor.
Burjuvaya göre İslam, “Tarihin bir döneminde doğdu, gelişti, muhteşem zamanları oldu sonra ideolojiler gibi durakladı, geriledi ve nihayet ilerleyen zamana ayak uyduramadı, hayattan koptu. Buna mukabil zaman ilerledi, ilerlerken büyük akılları doğurdu. Onlar dünyayı yeniden inşa etti. O büyük akılları referans almak, en makul yoldur. Çünkü aya çıkan, denizaltıyla suyun dibinde giden, bilgi çağını kuran insanı İslam’ın yönetmesini söylemek her şeyden önce akla hürmetsizliktir.”
İrtidâtın Ana Damarı: Tanzimat
Bizde inkâr/irtidât/irtica, bir hareket olarak Tanzimat’la başladı. Tanzimat, kısa zamanda küfrünü izhar eden mücrimler kadrosu yetiştirdi. Mücrimler, milletin oluşturduğu büyük yekûna nispetle azdı; fakat arkalarındaki dış destekle -siyaset, fikir ve sanat dâhil- cemiyetin bütün şubelerinde müessir oldular. Her yola başvurarak inkârı millete aşılamaya çalıştılar.
Anadolu bütün varlığıyla bu irtidât hareketinin karşısında durdu, direndi. Kitabını elinden aldılar, medresesini yıktılar, hocalarını astılar fakat o, yine durduğu yeri terk etmedi. Bir düştüğü yerden bin doğruldu. Millet, jandarma baskınına karşı köy girişlerine, yol boylarına gözcüler koydu, yazın dağlarda, kışın hayvan barınaklarında Kur’an-ı Kerim okumaya devam etti. 1932 ve 1950 yılları arasında minarede Ezan-ı Muhammedî okumak yasaklandı. “Bu yer, bu sema ezansız kalmasın.” diye millet kayıklara binip denizlerde, dağların zirvelerinde ezan okudu.
Müslüman Burjuva
Tanzimat’la başlayan; muamelâtı Batı’dan alıp, İslam’ı iman, ibadet ve ahlak alanına hapsetme iradesiyle yoluna devam eden fiili irtidat, Müslümanların ekonomik güç kazanmasıyla burjuva irtidâtını doğurdu. İrtidât içinde bir şube olarak ortaya çıkan Müslüman burjuva hareketi, zamanla asla dönüştü ve her nevi marazı içinde barındıracak çapa ulaştı. Kıyafet devrimine karşı, örtüsünü korumak için yıllarca evinden çıkmayan milletin kızları, tesettürün nasıl olması gerektiğini moda tasarımcılarına havale etti.
Din İçerisinde Kayıtsız Alan
Burjuva, İslam’ı modern hayata muhalif olmayacak şekilde yeniden tanımladı. Din içerisinde kayıtsız bir alan oluşturdu. Mahremiyeti çiğnedi, tesettürü değiştirdi. Başörtüsünü de, dış kıyafetini de hevaya göre tasarladı. Sınırlar o kadar aşıldı ki, bir yarışma programında başına bir bez parçası bağlayarak örtündüğünü zanneden bir katılımcıya, “gayr-i uli’l-ırbe / kadına ihtiyacı kalmayan” (Nûr: 31) erkekler arasında zikredilebilecek bir gazeteci, “İşte ben bu kıza döner bakarım.” dedi. Yani bir İslam kadını, ancak eşinin yanında giyebileceği elbiselerle örtündüğünü zannederek sokağa çıktı, sonra da kadınlara meyli olmayan erkekleri dahi cezbetti.
Burjuvanın inkârı cemiyetin bütün şubelerinde müessir oldu; fakat bu inkâr camiyi terk edenlerin kiliseye intisabı şeklinde cereyan etmediğinden fark edilemedi.
Batı’nın Fikir-Sanat Çöplüğü
Müslüman burjuva da, Tanzimatçı münkirler gibi iktisatta, siyasette, ictimaiyâtta terk ettiği İslam yerine Batı Medeniyeti’nin esaslarını koydu. Bir farkla ki, Tanzimatçılar bunu İslam’ı topyekûn inkâr ederek, Burjuva ise sentezi reddeden nasları tevil edip, İslam içinde Batı’ya meşruiyet alanları açarak yaptı. Batı’nın fikir-sanat çarşısında ya da çöplüğünde eski-yeni ayrımına gitmeden her gördüğünü, “Bu benim için yenidir.” diyerek aldı. Faizin haram, üryan dolaşmanın isyan olduğunu anlatmak için kurulan televizyon ve gazeteler banka ve yarı çıplak kadın reklamı verdi.
Her ne kadar Müslüman burjuvanın İslam’a aidiyeti devam etse de, hal ve fiilleri, “Artık İslam, devrini tamamlamıştır. Bundan sonra modern toplumları yönetemez.” kabulünden başka nasıl izah edilebilir? Bu tesbite, “İslam’ın siyasi ve ictimaî alandan dışlanması, Müslüman burjuvanın değil, lâdinî/sekülarist anlayışın ameliyesidir.” şeklinde yapılacak itiraz da yersizdir. Çünkü sekülarist bir hayat içerisinde doğan Müslüman burjuva, babalarının ruhsat olarak yaptığını, bugün hiçbir zorlama olmadan azimet niyetine yapmaktadır.
İslam ve Siyasi Çözüm
Pek çok fakülte dergisinde neşredilen makale ve sunulan tebliğlerde seçilen konular, İslam’ın hayatı tayin etmek gibi bir talebinin olmadığını söylemekte… Medine’ye varınca ilk olarak muahât/kardeşlik akdini yapan, Evs ve Hazreç kabileleri arasında süren 120 yıllık “yevm-u buas” harbini bitiren bir Peygamber’e ﷺ aidiyet iddiasında bulunan fakültelerin, PKK sorununun çözümüne dair hal çareleri üretmemesi, tez hazırlamaması, “Artık İslam’ın siyasi çözümler üretme çağı kapanmıştır.” kabulünden başka nasıl izah edilebilir?
Burjuvanın irtidat hareketi, İslam coğrafyasında bugün o derece hâkimdir ki, artık çok az sayıda Müslüman, yaşadığı hayatı sorgulama gereği hissetmektedir. Helal ve haramı ayet ya da hadisler değil, insan ya da kurumların vaz’ ettiği değerler belirlemekte… Batı’nın kültür ajanlığı kadrosunda gönüllü çalışan bazı hocalar da, Ehl-i Sünnet ulemasının, üzerinde ittifak ettiği mevzularda ihtilaf üretip gündem oluşturmakta, millete adeta, “Taharet, namaz, kabir azabı gibi mevzular dururken neden siyasi, ictimai alanda müessir bir din talebinde bulunuyorsunuz ?” demektedir.
Silahımız Kalem ve Kelam
Ey İslam Gençliği! İşte sizi bekleyen en büyük tehlike, adı tam olarak tayin edilmeyen bu irtidât hareketidir. Siz dursanız da durmayan, İslam’ı çökertmek için sürekli yeni stratejiler geliştiren büyük bir yekün var karşınızda. Onlar biraz Türâs-ı İslam’dan fakat asıl olarak ondokuzuncu asrın münkir aklından beslendi. Hayatın her şubesinde görebileceğiniz bu gücü ancak ilim, irfan ve amelle durdurabilirsiniz. Silahınız kalem ve kelam olacak.
Sizi kitap, dergi, gazete, televizyon ve internetle İslam’ı sadece bir ahlak nizamı olarak algılamaya çağıran burjuvaya karşı neler hazırladınız? Muzahrafât seli karşısında imanınızı ve fikrinizi nasıl koruyacaksınız? Sizden öncekileri koruyan ilim, fikir ve hareket dağları sizi de muhafaza edecektir. İnkâr seli vadileri vurur, yığınları önüne alıp sürükler fakat dağlara zarar veremez. Bu yüzden Gazzali’yi, Razi’yi, İmam Rabbani’yi (rahimehumullah) hale çözüm üretme babında yeniden okuyunuz.
Zor bir zamanda yaşıyorsunuz. Sözünü hüccet olarak kabul ettiğiniz insanların bir kısmı, gün geldi öyle sözler sarfetti ki onları dinlerken inkisar-ı hayale uğradınız. Yeni yol kazalarına maruz kalmamak için, ilim, fikir ve harekette hakemleriniz olsun. Kelam’da Taftazani’ye, tefsirde Razi’ye, fıkıhta Serahsi’ye, harekette İmam Rabbani’ye, … uyunuz. Okuduklarınızı onların eserlerine arz ediniz. Eğer muvafıksa alın, değilse ait olduğu fikir çöplüğüne iade ediniz. Çünkü onların eserleri Kur’an ve Sünnet’in hasılasıdır. Üstat Necip Fazıl, Sezai Karakoç da her nevi oryantalist müdahaleye karşı korunaklı olan o allamelerin fikir vadisinde neş u nema buldu.
Nifak
Ey İslam Gençliği! Allamelerin ilim ve fikir vadisinden ayrılırsan yeni inkisar-ı hayaller yaşaman kaçınılmazdır. Çünkü Müslümanların siyaseten nüfuz kazandığı dönemlerde münafıkların sayısında ciddi oranda artış olur. İşte tamda o zamanı yaşıyoruz. Hasan Basri (rahimehullah) kendi dönemindeki münafıklaşmayı sorgularken kesretine dair şöyle der, “Eğer zarfıyla Müslüman olan adamlar Basra sokaklarından çekilse, hakiki Müslümanlar kendilerini virane bir şehirde yapayalnız hisseder.” (Ebu’l-Hasan en-Nedvî, Tesâulât ve Tahâddiyât, 18-19) Bu durum, münafıkların Müslümanların içtimaî hayatında ne derece müessir olduğunu, hayattan ya da düşman hattından çekilmeleri durumunda ise ümmetin varlığının bir anlam ifade etmeyeceğini anlatmaktadır.
Büyük İman ve Fikir Yürüyüşü
Müslüman! Hasan el-Bennâ’nın, Necip Fazıl’ın, Ebu’l-Hasan en-Nedvî’nin öğrencileri coğrafyamızda büyük iman ve fikir yürüyüşünü başlattığında burjuvanın fitnesiyle oluşacak yeni kopmaların önüne geçebilmek için ilim, fikir ve harekette sancağı sen taşımalısın. İşte o zaman İslamî hayatı itibarsızlaştırmak isteyen burjuva, darbeyi, millet vicdanından önce senden yiyecek. Her mevzuda hacet kapısı olacaksın. Millete, burjuvanın Batıda arayıp da bulamadıklarını, bulmayı hayal dahi edemediklerini sadece İslam’da bulabileceklerini söyleyeceksin.
İmam Eş’ârî gibi sana da, “Efendim! Şu hususta ne buyurursunuz, falan mesele nasıldır?” diye sorulduğunda, her soranı dinleyecek daha sonrada teker teker bütün mevzularda mukni cevaplar vereceksin. Konuştukça, ideologların yalanlarına kanan müzdaribler ayılacak, “bu kadar mesaili nasıl aklında tutabiliyor” diye seni hayranlıkla izleyecek sonunda da bu, “İnnehu raculun mülhem / kendisine ilham edilen salih kuldur.” diyecekler.
Varlığını İslam’ı akla uydurmaya adayan Mu’tezîle, yıllarca süren saltanatını o kudretli allamenin zuhuruyla kaybetti. Münkir aklın çağdaş mümessili olan Müslüman burjuva ise, Mu’tezîle’ye nisbetle çok daha sığ ve basittir. Eğer evine döner, İmam Rabbani’yi hakem kabul edersen İslam’ı itibarsızlaştırmak isteyen bütün hareketler gibi, onu kıymet ve cazibesi olmayan müflis bir adam rolüne sokmaya çalışan burjuvanın da hezimete uğrayacağını göreceksin.
Bu büyük ödev için her gün, Kur’an-ı Kerim oku. Teheccüt namazına kalk. Üstat Necip Fazıl’ı, Ebu’l-Hasan en-Nedvi’yi, Bediuzaman’ı, Seyyid Kutub’u anla. İslam’ın amel boyutu ile ilgili esasları Mehmed Zahid Kotku, Mahmud Sami, Mahmud Efendi gibi büyük ruhlu mürşidlerden al.
Sen Hakk’ı, burjuva ise batılı temsil ediyor. Madem Hak gelince batıl zail olacak. O halde sen Hak suretinde yeniden ve bir an önce gelmelisin. Yeni neslin İslam diye burjuvanın irtidât vadisine sapmaması için yol boyu kat ettiğin yerlere iman, fikir, amel ve ihlasa delalet eden işaretler koy.
Ali b. el-Medinî, “Allah bu dini riddet yıllarında Ebû Bekir’le, mihnette ise Ahmed b. Hanbel’le korudu.” diyor. Adı konmadık bu riddette de İslam seninle muhafaza edilecek. Burjuva masallarının hükümsüz olduğu çoktan ilan edildi. Şimdi sen bekleniyorsun.