Sen, aşk, vecd ve vefa ülkesinin çocuğusun. Asırlık acıları dindirmeye, çiğnenen iffetlerin hesabını sormaya, zindanlardaki Yusufların yolunu açmaya, gözleri önünde babası kurşunlanan Doğu Türkistanlı’nın intikamını almaya, Arakan’da yakılan, denizde boğulan mustazafların hukukunu dava etmeye memursun. Sen Mekke’nin, Medine’nin, Kudüs’ün muhafızı, İslâm’ın bin yıllık bayraktarısın! Geri çekildiğin yüz yılda rüzgar bekleyen sancak yine senin elinde açılacak. Sen senden öte bir değersin. Sen bir bölgenin, bir ırkın, bir kıtanın değil Âlem-i İslâm’ın karargahısın! Bu yüzden Mağrip’teki çoban, Sudan’daki köylü, Gazze’deki mücahid sana dua ediyor. Sen sadece Türk anasının, Kürt anasının değil, mümine bütün annelerin Mehmetçiğisin. Anaların dualarının aydınlığında, umutlarının ufkunda yürü!
Kâinat’ın sahibine, “Ya Rabbi! Mazlumların bana dair umudunu boşa çıkarma!” diye yalvar! Muvahhit yürekleri tevhîd et! Kavmiyet davasıyla parçalanan, parçalandıkça çiğnenen Ümmet’e yeniden “Ne Mutlu Müslümanım!” demesini söyle! Sonunda ağır bedeller ödemek olsa da, Ensarla, Muhacir’i bir vücudun azaları gibi ayrılmaz kılan Peygamber-i Ekber’in(s.a.v) yolundan ayrılma! Niyetin gibi söylemini de yenile, “Rabbim! Ben sadece Senin rızana talibim” de!
Hz. Ebu Bekir’in sadakati, Ömer’in adaleti, Osman’ın hayası, Ali’nin hikmetiyle yürü! Abdullah bin Cahş’ın şehadet arzusu, Enes bin Nadr’ın vefası, Rib’i bin Amir’in, Rüstem’in otağında meydan okuyuşu, Mukavkıs’ın elçisine, “Senin askerlerin ne kadar yaşamayı istiyorsa onlar da o kadar şehadeti arzuluyor.” dedirten adanmışlığı, Alparslan’ın şecaati, Selahaddin’in Kudüs aşkı, Hüdavendigar’ın ihlası, Fatih’in dehası, Yavuz’un ittihad-ı İslâm sevdası, Ömer Muhtar’ın “Kafirlere asla teslim olmayız, ya zafer kazanırız ya da şehid oluruz.” kararlılığı, Çanakkale’de destan yazan kahramanların tesanüdü yoldaşın, Allah Azze ve Celle mu’inin, Peygamber-i Ekber(s.a.v) mihmandarın, namaz vuslatın, Melekler muhafızın, Kudüs menzilin olsun.
Şühedanın ruhu şâd, Zafer’in mübarek olsun.